Avrupa ve İslam

0
149

Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da İslam hızlı bir yükseliş içerisindedir ve bu yükseliş özellikle birkaç yıldır daha çok dikkat çekmektedir. Son yıllarda ‘Avrupa’da İslam’ın yükselişi’, ‘Müslümanların Avrupa’daki konumu’, ‘Avrupa toplumları ve Müslümanlar arasındaki diyalog’ gibi ana başlıklar altında toplanabilecek pek çok tez, araştırma ve makale yayınlanmıştır. Akademisyenler tarafından hazırlanan bu yayınların yanı sıra medyada, İslam ve Müslümanlar konusunu oldukça sık ele almıştır. Bu ilginin temelinde hiç şüphesiz Müslümanların sayısının gittikçe artıyor olması yer almaktadır. Üstelik bu artış iddia edildiği gibi yalnızca Müslüman ülkelerden Avrupa’ya yaşanan göçten kaynaklanmamaktadır. Elbette bu göçlerin de Müslüman nüfusun artışında önemli bir etkisi vardır, ancak pek çok araştırmacının bu konuya yönelmesindeki asıl sebep, din değiştirip Müslüman olmayı tercih edenlerin sayısındaki artıştır.


Araştırmaların Gösterdiği Gerçekler

Avrupa toplumları içinde İslam’ı seçerek din değiştirenlerin gittikçe çoğalmasını ilgi ile takip eden kurumlardan biri, merkezi Vatikan’da bulunan Katolik Kilisesi’dir. 1999 yılının Ekim ayında yapılan Avrupa Katolik Kiliseler Toplantısı’nın ana gündem maddesi yeni milenyumda kilisenin hangi pozisyonda olacağını değerlendirmekti. Toplantıya katılan hemen hemen tüm din adamlarının asıl olarak üzerinde durdukları konu ise İslam’ın Avrupa’daki hızlı yükselişi oldu. Toplantıda yapılan konuşmaları sayfalarına taşıyan National Catholic Reporter dergisinin verdiği habere göre, bazı radikal kişiler, Müslümanların Avrupa’da güçlenmesini engellemenin tek yolunun İslamiyet’e ve Müslümanlara karşı hoşgörüden vazgeçmek olduğunu belirtirken, daha objektif ve tutarlı olan kişiler de her iki dinin de mensuplarının aynı Allah’a iman ettiklerinin dolayısıyla bu iki din arasında herhangi bir çatışma veya mücadelenin söz konusu olamayacağının altını çizmişlerdir. Öyle ki toplantının Almanca olarak yapılan bir oturumunda, Almanya Kardinali Karl Lehmann, “İslam’da, pek çok Hıristiyanın tahmin ettiğinden çok daha fazla çoğulculuk vardır” diyerek, radikallerin İslam ile ilgili öne sürdükleri iddialarında doğruluk payı olmadığını söylemiştir.

Avrupa’daki Müslümanlarla ilgili yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçek de: Bir yandan Müslümanların sayısı artarken, bir yandan da Müslümanlar arasında dini bilinçlenmenin yaşandığıdır. Fransız Le Monde gazetesinin Ekim 2001 tarihinde yaptırdığı bir ankete göre Avrupa’daki Müslümanlar, 1994 yılında yapılan araştırmaya oranla daha çok namazlarına devam edip daha çok camiye gitmektedirler, oruç tutanların sayısı da 1994’e oranla çok daha fazladır. Üstelik bu bilinçlenme daha çok üniversite öğrencileri arasında görülmektedir.


Avrupa İslam Merkezi Olma Yolunda

Aktüel dergisi ise 1999 yılında yabancı basına dayanarak hazırlanmış bir haberinde, Batılı araştırmacıların bundan yaklaşık 50 yıl sonra Avrupa’nın İslam’ın en önemli yayılma merkezlerinden biri olacağını bildirmektedir.

Sosyolojik ve demografik araştırmaların işaret ettiği bu gelişmelerin yanı sıra unutulmaması gereken tarihi bir gerçek daha vardır. O da Avrupa’nın İslam ile yeni tanışmadığı, aslında İslam’ın Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olduğudur.

Avrupa ile İslam medeniyetleri, birbiri ile yakın ilişki içerisinde olmuş iki medeniyettir. Önce İber yarımadasında kurulmuş olan Endülüs Devleti, daha sonra Haçlı Seferleri ve Osmanlı’nın Balkanları fethi, Avrupa ve İslam toplumları arasında düzenli bir etkileşime neden olmuştur. Ortaçağ karanlığı içine gömülmüş olan Avrupa’daki gelişme ve ilerleme hareketlerinin asıl öncüsünün İslamiyet olduğu bugün pek çok tarihçi ve sosyolog tarafından da dile getirilmektedir.


Avrupalı Devlet Adamları ve İslam

İslam ile Hıristiyanlık arasında herhangi bir çatışmanın söz konusu olamayacağı ve İslam ile terörizmin hiçbir şekilde bağdaşmadığı Avrupalı liderlerin de önemle üzerinde durdukları bir konudur. Tıpkı ABD’de olduğu gibi, Avrupa ülkelerinin pek çoğunda da devlet adamları ve siyasetin önde gelen isimleri, İslam’ı öven mesajlar vermekte ve Kuran ahlakına duydukları ilgiyi dile getirmektedirler. Bu isimlerin başında İngiltere Başbakanı Tony Blair gelmektedir.

Bugüne kadar üç defa Kuran’ı okuduğunu söyleyen Tony Blair’in İslam’a duyduğu ilgi, Türk basınında ilk defa zekat ile ilgili sözleriyle yer buldu. Ramazan Bayramı nedeni ile Müslümanlara verdiği davette, “Bizim toplumumuz da Müslümanlığın, bölüşümü ve paylaşımı emreden zekat anlayışından örnek almalı. Unutulmamalı ki günümüz dünyasının zor koşulları ancak bu güçlüklerin paylaşılmasıyla yenilebilir” diyen Blair, daha sonraki açıklamaları ile de Kuran ahlakına duyduğu hayranlığı sık sık dile getirmiştir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here