Radikalizm yanılgısına karşı birleşmek

0
221


Günümüzde hangi gruba veya inanca ait olursa olsun radikal eğilimler, dünya barışını ve güvenliğini tehdit eden unsurların başında gelmektedir. Radikalizm, herhangi bir konuda kökten, ani değişimler savunmak ve bu yönde sert ve tavizsiz bir politika izlemek anlamına gelir. Radikaller, köklü değişiklikler peşinde olan ve bunun için sert, sivri, hatta kimi zaman saldırgan bir üslup kullanan kimseler olarak bilinir. Radikalizmin belirgin bir özelliği “öfkeli üslup”tur. Bu üslup, radikal kimselerin konuşmalarında, yazılarında, gösterilerinde belirgin biçimde ortaya çıkar. Radikal hareketlerde, şuurlu tavırların yerini körü körüne savunulan tabular ve bu tabular doğrultusunda gelişen kitle psikolojisi alır.

Söz konusu kitle psikolojisi kimi zaman öyle bir hal alır ki, neyi niçin yaptığını dahi bilmeyen kişiler etraflarına zarar veren saldırganlara dönüşebilirler. Hoşgörü ve anlayışın tamamen ortadan kalktığı böyle bir ortamda, karşı tarafın ne düşündüğünü, neyi savunduğunu dinlemeye ve anlamaya gerek bile duymadan farklı ideolojilere, farklı inançlara, farklı ırklara karşı düşmanlık duyulur. Zararlı ve yıkıcı bir hareket olmasına rağmen radikalizmin taraftar toplayabilmesinin temelinde cehalet yatmaktadır. Gereği gibi bilgilendirilmeyen ya da yanlış veya tek taraflı bilgilendirilen kitleler aşırı akımların etkisi altına girebilmekte, bu akımların öne sürdüğü fikirleri muhakeme etmeden kabullenebilmektedirler. Bu nedenle, radikalizmle fikri mücadelede eğitim önemli bir yer tutmaktadır.

Günümüzde radikalizm, Hıristiyan ve Yahudi toplumları içinde olduğu gibi İslam dünyasında da ortaya çıkabilmekte ve bu durum, iki medeniyet arasında çatışma öngörenler tarafından suiistimal edilmektedir. Radikalizmin dünya barışı için ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu ise, ABD’ye yönelik 11 Eylül terör saldırıları ve bu saldırılar sonrasında oluşan ortam bir kez daha gösterdi. Saldırıların İslam adına ortaya çıktığını iddia eden birtakım insanlar tarafından gerçekleştirildiğinin düşünülmesi, Batı dünyasının bir kısmında İslam dini hakkında yanlış izlenimler doğurdu. Oysa İslam ahlakı her türlü şiddeti ve saldırganlığı kesin olarak yasaklar. Nitekim İslam dünyasının büyük bir bölümü teröristleri lanetledi, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar saldırılarda hayatını kaybeden masum insanlar için Hıristiyanlarla birlikte dua etti, Amerikalı Müslümanlar da saldırılarda mağdur olanların yardımına koştu. Buna rağmen –bu hain saldırıları İslam’la bağdaştırmak isteyen art niyetli çevrelerin de etkisiyle- Amerika’da ve bazı Avrupa ülkelerinde Müslümanlara yönelik ayırımcılık başladı ve hatta şiddet olayları yaşandı. Dünyayı birbirleriyle çatışan kutuplara ayırmayı hedefleyen radikallerin telkinleri, her iki medeniyetin insanları için de tedirgin edici bir ortam meydana getirdi.

Gerek Batı dünyası gerekse İslam dünyası içindeki radikalizmi ortadan kaldırabilmek, aşırılığın neden olduğu zararları engelleyebilmek için çeşitli kültürel programlar düzenlenmeli, toplumun her kesimine ulaşabilecek eğitim kampanyaları organize edilmelidir. Bu programlarda üzerinde durulması gereken hususlar ve toplumun çeşitli kesimlerine düşen görevler açıkça ortaya konmalıdır.

Radikalizm Yanılgısını Ortadan Kaldıracak Hususlar:

Radikalizm, gerçek din ahlakı ile bağdaşmayan bir aşırılıktır. Bu gerçeğin delilleri ile gözler önüne serilmesi, sözde din adına ortaya çıktığını öne süren radikallerin fikren yenilmesi için önemlidir. Her üç İlahi dinin mensuplarının da sabırlı, şefkatli, yumuşak huylu, güzel sözlü, nezaketli ve saygılı olmakla yükümlü oldukları insanlara anlatılmalıdır. Rabbimizin zulüm ve saldırganlığı tüm inananlara haram kıldığı, masum insanlara zarar veren her türlü hareketin Allah Katında yasak olduğu delilleri ile anlatılmalı, bu yola uyan insanların büyük bir yanlışın içinde oldukları kendilerine gösterilmelidir. Bu çalışma sayesinde, sözde din adına ortaya çıkan ancak hoşgörüsüz ve şiddet yanlısı olan insanların doğruyu söylemedikleri, sapkın bir yola uydukları toplum tarafından hemen fark edilecek, bu kimselerin kendilerine taraftar bulmaları mümkün olmayacaktır.

Tarafların birbirleri hakkında kulaktan dolma, gerçekten uzak bilgilere dayanarak kanaat geliştirmeleri ciddi sıkıntılara neden olmakta, bu durumdan kaynaklanan ön yargılar toplumlararası diyalogun önünde bir engel oluşturmaktadır. Her üç İlahi dinin mensuplarının birbirlerinin inançlarını, geleneklerini, ibadetlerini daha yakından tanıyabilecekleri ortamların hazırlanması, karşılıklı iyi ilişkilerin kurulmasında önemli bir adım olacaktır. Karşılıklı eğitim ve kültür programları ile bu ortam kolaylıkla hazırlanabilir. Farklı inanışlara mensup insanlar birbirlerini tanıdıkça, ne kadar çok ortak yöne sahip olduklarını görecekler, bu ortak yönler üzerinde uzlaşma imkânı elde edeceklerdir. Hem Müslümanlar hem de Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah’ın kutsal kitaplarda kendilerine emrettiği ahlak doğrultusunda, dünya görüşlerini birbirlerine anlatmalı, böylece bilgi eksikliğinden kaynaklanabilecek yanlış anlaşılmalara ve aşırılıklara engel olmalıdırlar.

Söz konusu kültürel çalışmaların başarıya ulaşabilmesinde medyanın üstleneceği rol büyük önem taşımaktadır. Toplumlararası diyalog için gerekli zemin oluşturulmasında medya söz konusu kültürel faaliyetlere destek vermelidir. Ayırımcılığı ve şiddeti kışkırtan, provokasyona açık yayınlar yapmaktan kaçınılmalı, itidali, ılımlılığı ve toleransı teşvik eden yayınlar artırılmalıdır. Özellikle Batı basınının bu konudaki itinalı yayınları, son dönemlerde bazı çevrelerde Müslümanlara karşı yönelen ön yargıların ortadan kaldırılmasında önemli bir aşama olacaktır. İslam dünyasındaki medya kuruluşları ise, diğer dinlere ve medeniyetlere karşı nefret körükleyen yayınlardan ve şiddeti teşvik edebilecek yorumlardan itinayla kaçınmalı, İslam dünyasının kültürel ve manevi eğitimine ağırlık vermelidir.

Tüm bu çalışmalarda en önemli sorumluluk ise toplumların din adamlarına ve kanaat önderlerine düşmektedir. Üç dinin de din adamları, birtakım hurafeleri ve batıl inanışları din ahlakının bir parçasıymış gibi gösterenlere karşı dikkatli olmalıdırlar. Her türlü aşırılığın din ahlakına zıt olduğu, Allah’ın inananlara dengeli ve yumuşak huylu olmalarını emrettiği konusunda toplumlarını bilinçlendirmelidirler.

Üç dinin mensuplarının el birliği ile yürütecekleri bu ve benzeri çalışmalar, radikalizme zemin hazırlayan koşulların ortadan kaldırılmasına aracı olacaktır. İnananlar, bir tarafın diğerini yok saydığı, inançlarını ve kutsal değerlerini tamamen göz ardı ettiği, sadece kendisini haklı gören bir anlayıştan sakınmalıdırlar. Kimin doğru yol üzerinde olduğunu en iyi bilen Allah’tır. Bu nedenle samimi olarak iman edenler, birbirlerine karşı çeşitli ithamlarda bulunmak yerine, kendilerini Allah’a daha çok yakınlaştıracak yollar aramalı, samimiyetlerini artırmaya gayret etmeli, Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanmak için çaba göstermelidirler.

Unutmamak gerekir ki, hem İslam hem de Hıristiyan ve Yahudi âlemi içinde yer alan radikallerin verdiği zararın giderilmesi, itidalli, barışsever, medeni ve samimi dindar insanların ittifakı ile mümkündür. Böylece savaşı çözüm gibi sunan telkinleri etkisizleştirilecek, daha çok kan ve gözyaşı akmasına kayba neden olacak girişimler engellenecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here