İslam dünyasının bulunduğu coğrafya, en Batı’da Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarında yer alan Fas’a ve Moritanya’ya kadar uzanır. En Doğu’da ise Pasifik Okyanusu kıyılarındaki Endonezya’ya kadar varır. Bu büyük coğrafyada yaşayan farklı milletlerden yaklaşık 1,5 milyar Müslümanın büyük bölümü, son iki yüzyıl içinde, sırf “Müslüman” oldukları için, çeşitli saldırı, baskı, terör ve hatta katliamlarla yüzyüze kalmıştır. Çünkü pek çok Müslüman, Müslüman olmayan veya Müslüman olduğunu söylediği halde aldığı Darwinist materyalist eğitim nedeniyle İslam ahlakından uzak yaşayan bazı yönetimlerin hakimiyeti altında yaşamak zorunda bırakılmıştır. Ancak İslam dünyasının yaşadığı tüm bu olumsuz gibi görünen olaylar ve zorlukları Yüce Allah İslam dinini dünyaya hakim etmek için bir hikmet üzere yaratmıştır.
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff Suresi, 4) ayetinde haber verildiği gibi Allah, Kuran’da Müslümanları tek bir millet, tek bir topluluk olarak kabul eder. Dünyanın herhangi bir yerinde bir Müslümana zarar geldiği zaman ayetin hükmüne göre bu duruma karşı bütün Müslümanlar ittifak etmek durumundadırlar. Bu farz ve muhkem olan bir Kuran ayetidir. Ayrıca bu ayet Müslümanların birlik olmasının ve İttihad-ı İslam’ın farziyetinin önemine de dikkat çeker.
Müslümanlar Darwinizm ve materyalizmin getirdiği zararları önleme konusunda ittifak sağlamak için topyekün birbirlerine kenetlendiklerinde, Allah’ın izniyle yeryüzünden fitne kalkar. Allah bir ayette Müslümanların birlik olmamaları durumunda yeryüzünde büyük bir fitne olacağı gerçeğini şöyle bildirir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Unutulmamalıdır ki; Allah’ın Müslümanların birlik olmalarını emrettiği ayetler “namaz kılınması veya oruç tutulmasını” farz kıldığı ayetler kadar açıktır. Bu ayetlerde (Allah’ı tenzih ederiz) Allah “bir kısmınız namaz kılın, bir kısmınız kılmayın” veya “bir kısmınız oruç tutun bir kısmınız tutmayın” şeklinde emretmez. Ayetler tüm Müslümanlar için geçerlidir. “Birlik olun” emri de bu şekilde tüm Müslümanlar içindir. Üstelik Allah’ın “Birlik olun” emri sadece Müslümanlara yapılan zulüm ve baskıları kapsamaz, Müslümanlar kendi ülkelerinde yaşayan Hristiyan ve Musevileri hatta müşrikleri de korumakla mükelleftirler. Bu gerçek ayette şöyle bildirilir:
“Eğer müşriklerden biri, senden ‘eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ‘güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.” (Tevbe Suresi, 6)
Sapkın İdeolojilere Karşı İman Mücadelinin Önemi İslam dünyası 19. yüzyılın başlarından itibaren, dış güçler tarafından hedef alınmıştır. Dünya Müslümanları geçen 200 yıllık süre boyunca, bu güçler tarafından işgal edilmiş, sömürgeleştirilmiş, baskı ve zulüm görmüştür. Bu güçlerin bazı Müslüman ülkelerde kurdukları kukla yönetimler de Müslümanlara bir o kadar zulmetmiştir ve hala da zulmetmeye devam etmektedirler. Ayrıca dış güçler, İslam dünyasına yabancı olan birtakım ideolojileri (aşırı milliyetçilik, faşizm veya komünizm) Müslüman toplumlara empoze etmişler, bu ideolojilerle kışkırttıkları bazı kimseleri de Müslüman toplumların geneline karşı kullanmışlardır. Halen dünyanın dört bir yanında, dinsiz sistemler tarafından ezilen pek çok Müslümanın var oluşu, bize bu ilmi mücadelenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatan bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki; dinsizliğe (ve dinsizliğin dayanakları olan felsefe, ideoloji ve Darwinizm gibi sözde bilimsel teorilere) karşı kazanılacak her fikri zafer, aynı zamanda dünyadaki mazlum Müslümanlara yardım anlamını taşıyan bir moral zaferidir. |
İşte bazı kişiler ve Müslüman ülkelerin bir kısmı Allah’ın bu emrini anlamazlıktan gelirler. Oysaki Allah, Müslümanların tıpkı Cuma namazları, teravih namazları, iftar toplantıları ve dini bayramlarda kıldıkları namazlarda olduğu gibi, hep birlik içinde hareket etmelerinden razı olur. Çok az sayıda Müslümanın yoksullara yardım için düzenlediği küçük para yardımları veya bazı ülkelerin zulümden kaçan kişileri mülteci olarak kabul etmeleri sorunları asla kökünden çözmez. Bu şekilde sorunlara yaklaşmak çok sathi ve güçsüz olur. Ancak Türk İslam Birliği oluştuğunda, sorunlar kökünden çözülür. Allah sorunların kökünden çözülmesi gerektiğine bir ayette çok açık şekilde dikkat çekmiştir:
“Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.” (Enfal Suresi, 39)
Müslümanların birliği için ilmi mücadelede bulunmak çok büyük bir şereftir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ahir zamanda bu şerefli mücadeleyi başlatacak ve sonuçlandıracak olan kişinin Hz. Mehdi (a.s.) olduğunu müjdelemiştir. Ancak Hz. Mehdi (a.s.) kan akıtmadan İslam ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın bu mücadelesi bilimsel metotlarla, sevgiyle, şefkatle, akılla olacaktır. Kana, akılla, sevgiyle, bilimle, sanatla karşılık verilmesi Darwinizm, marksizim, komünizm gibi, deccalin fitnesi olan sapkın fikri akımların felç olması ve etkisiz hale gelmesini sağlar. Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesile olduğu sevgi, barış ve huzur ortamı tüm dünyada inşaAllah İslam’ın hakim olmasına vesile olacaktır. |
Ahir Zamanda, Müslümanların Yaşayacağı Zorluklar, Hamiyet-i İslamiye’nin Feveran Etmesine ve İnşaAllah İslam Ahlakının Hakim Olmasına Vesile Olacaktır
Allah insanlara zulüm istemez, her zaman kullarının iyiliğini ister. Müslümanlara saldırılar düzenlenmesi, baskı, şiddet ve zulüm görmeleri özel bir hikmet üzere yaratılmış olaylardır. Çünkü bu tür olaylar Müslümanların Hamiyet-i İslamiye’sinin feveran etmesine vesile olur. Eğer Allah bu tür olaylar yaratmazsa insanlar büyük bir rehavete düşer. Çünkü Allah insanların nefislerini imtihan olarak tembelliğe, rehavete, bencilliğe ve cimriliğe yatkın olarak yaratmıştır. Fakat Müslümanlar şehit edildiğinde, özellikle kadınlara, çocuklara ve yaşlılara yönelik şiddet uygulandığında, Müslümanların Hamiyet-i İslamiye’si coşar. Hamiyet-i İslamiye’nin coşmasının nedeni Allah’ın insan ruhunda koruma hissi yaratmasıdır. Nitekim bu his nedeniyle daha naif, daha kibar, fizik olarak daha güçsüz olanların eziyet görmesi, kendini savunamayan insanların şehit edilmesi, canının yakılması, onlara azap edilmesi vicdanlı insanları çok kızdırır. Ve bu haksızlığa karşı birlik olma isteğini kuvvetlendirir.
Allah güçsüz ve zayıf insanlara yapılan eziyetin Müslümanlarda oluşturması gereken etkiyi bir ayette şöyle bildirmiştir:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)
Allah tüm bu baskı, zulüm ve işkenceleri kullarını imtihan etmek için özel olarak yaratır. Gerçekte Allah’ın bu tür imtihanlara ihtiyacı yoktur. Çünkü zaten kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını yaratan Allah’tır. Allah sonsuz kısa zaman içinde, yani anda, sonsuz uzun zamanı yaratmış ve herşey bu kısa zaman içinde sonuçlanmıştır. Cennette kullarının hoşuna gitmesi, “Ben mücahede ettim, Allah yolunda gayret ettim, zorluklara katlandım, acılar çektim, Allah için her türlü fedakarlığı yaptım, sabrettim, cömertlik yaptım” demesi için bir süs olarak bu olayları meydana getirir. Önce İslam dünyasında zorluklar baskılar yaratır, sonra Hz. Mehdi (a.s.)’ı çıkarır, İslam’ı dünyaya hakim eder ve tüm bu olaylara insanlar vesile olmuş gibi hissettirir. Bu, müthiş bir heyecan oluşturur. Allah bu şekilde insana kendi kendini sevdirir ve cennetten daha çok zevk almasını sağlar.
Unutmamak gerekir ki anarşi, terör ve şiddet olaylarını, baskıcı diktatörleri Allah İslam ahlakını dünyaya hakim etmek için özel olarak yaratır.
İslam Dünyasının Karşı Karşıya Kaldığı En Büyük Zorluk Sömürgecilik ve İslam Düşmanlığı İçeren İdeolojilerdir İslam dünyasını baskı altına alan Darwinizm; sömürgeciliğin, şiddetin, baskının ve zorbalığın sözde bilimsel temelini oluşturur. Darwinizm, öncelikle yaratılışı reddederek kainatın ve canlılığın kör tesadüfler sonucunda meydana geldiği fikrini telkin eder. Allah’ın varlığının inkar edilmesi, Allah korkusu ve inancın ortadan kalkmasına zemin hazırlar. Bu düşünceye sahip olan bir insan hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı halde, tüm insanlığın daima bir çatışma ve yaşam mücadelesi sürdürdüğüne, güçlünün güçsüzü ezdiğine inanır. Nitekim Darwin “İnsanın Türeyişi“ adlı kitabında Avrupalı Beyaz Adam’ı kendince en ileri ırk saymış, Asyalı ve Afrikalı kavimleri ise neredeyse maymunlarla aynı düzeyde göstermiş, dahası bunu “doğanın kanunu” olarak açıklamıştır. Bu gerçeklerden anlaşılacağı gibi İslam dünyasının düşmanı herhangi bir millet veya medeniyet (örneğin Batı medeniyeti) değil, asıl olarak söz konusu milletleri medeniyetleri veya İslam dünyasındaki yöneticileri kanlı birer zalim haline getiren bu “sapkın ideoloji”dir. Bu ideoloji dünyanın büyük bölümüne hakim olmuş ve hakim olduğu her coğrafyaya zulüm ve vahşet getirmiştir. İslam dünyasını işgal eden, parçalayan, yağmalayan, köleleştiren, katliamdan geçiren güçler, aslında bu sapkın ideolojiden doğan komünizm, faşizm ve vahşi kapitalizm’dir. Bu durumda, temeli Darwin’in fikirlerine dayalı olan dinsizliğe karşı yürütülecek mücadelenin de fikri olması çok önemlidir. Çünkü dinsizlik sadece insanların imanlarını yok ederek onları cehenneme sürükleyecek bir güç değildir. Aynı zamanda, dünyayı da bir karmaşa ve savaş alanına çevirmeyi hedeflemektedir. Müslümanları ise bu karmaşa ve savaş ortamında en büyük hedef olarak belirlemektedir. İşte Yüce Allah bu olayları Müslümanların bu fitneye karşı mücadele yürütmeleri için yaratır. Bu şekilde hem büyük bir imani hizmet etmelerini hem de dünyayı saran “fitne”ye karşı ilmen ve fikren büyük bir “kültürel mücadele” vermelerini teşvik eder. Onların cenneti kazanmaları, aynı zamanda dünyayı da cennet gibi bir ortama çevirmeleri için bir güzellik yaratmış olur. |
Sayın Adnan Oktar Müslümanlara yapılan zulmün Hamiyeti İslamiye’nin feveran etmesine sebep olacağını şöyle anlatmıştır
Adnan Oktar: Müslümanlara saldırıyorlar. Uyanmazsın başka türlü. Saldıracak, küfrecek, hakaret edecek, dövecek, sövecek, evini yakacak, vs. vs. yapacak, o zaman müslümanın Hamiyet-i İslamiye’si feveran ediyor. Yoksa feveran etmez. Bediüzzaman ne diyor? “Hamiyet-i İslamiye feveran edecek. Başlarına Hz. Mehdi (a.s.) geçip, tarik-i hak ve hakikate sevk edecek” diyor. Yoksa evinde uyursun. Yemeğini yersin, pilavını yersin, rehavet çöker, vurur kafayı uyursun. Mukaddesata saldırıldıkça, Allah’a, dine yönelik sözler söylendikçe, Müslümanların evi yıkıldıkça, Müslümanlar şehit edildikçe Müslümana ne olur? Hamiyet-i İslamiye’si coşar, Allah öyle yaratmıştır. Hatta Kuran’da Cenab-ı Allah: “Size ne oluyor ki, çocuklar, kadınlar ve düşkün yaşlılar için, Allah rızası için mücadele etmiyorsunuz, dini yaymıyorsunuz?” diyor. Bakın Allah nasıl Hamiyet-i İslamiye’yi coşturuyor? Kadınlar ve çocuklar; Allah en hassas damarlarımızdan yakalıyor. Çünkü çocuğa bir şey yapıldığı zaman; mesela büyük bir insana bir zarar verilse, orta derecede etkileniriz ama çocukta insanlar galeyana geliyorlar, değil mi? Çok kere galeyan olmuştur. Mesela Allah esirgesin bir çocuk öldürüyorlar, halk kendini kaybediyor adeta, galeyana geliyorlar. Ama öbürü, vaka-i adi olarak görülüyor, normal bir şeymiş gibi. Elbette ki o da çok çirkin bir şey. Mesela kadın; çok hassastır bizim milletimiz. Kadına bir zulüm yapıldığında, etkisi çok daha ağır olur. Çünkü koruma hissi ruhta olduğu için, kadın daha naif, daha kibar, fizik olarak daha güçsüz olduğu için, bu insanların çok ağırına gider. Kendini savunamayan bir insanı şehit etmek veyahut canını yakmak veyahut ona azap etmek çok kızdırır insanı. O yüzden Allah, özellikle onlara dikkat çekiyor. Ve yaşlılar; mesela bir yaşlının ezilmesi, acı çekmesi çok kızdırır insanları, çünkü kendini koruyamıyor. Allah; “size ne oluyor ki, onlar adına Allah rızası için mücadele etmiyorsunuz?” diyor. “’Rabbimiz, bizi zalim olan bu ülkeden çıkart’ diyenler uğruna” diyor. (Nisa Suresi, 75) (31 Ocak 2011, Adıyaman Asu TV)
İnsanlık tarihi önceden takdir edilmiş bir kaderdir Dünya tarihinde tüm olaylar, “… Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.” (Ahzab Suresi, 38) ayetiyle bildirildiği üzere Yüce Allah’ın belirlediği kusursuz kadere göre gelişmekte ve yaşanmaktadır. Tarihe geçmiş tüm savaşlar, barış anlaşmaları, afetler, ideolojiler, siyasi ve ekonomik değişimler, yapılan keşifler, tüm bu olaylarda rol oynayan insanlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda detayın hepsi, Yüce Allah’ın kontrolündedir ve O’nun hikmetli yaratışının birer parçasıdır. Dolayısıyla yakın tarihimizde dünya genelinde yaşanan tüm gelişmeleri de, bu doğrultuda değerlendirmek gerekmektedir. Yüce Rabbimiz, ahir zamanda dünyada gelişen tüm olayları Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışına zemin olarak yaratmaktadır. Bu nedenle son dönemde ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler, ahir zamanın müjdelenen şahsı Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerini oluşturan dikkatle takip edilmesi gereken olaylardır. Farkında olunsa da olunmasa da bu olaylar, dünyayı Allah’ın izniyle hem İslam Birliği’ne hem de Mehdiyet konusuna yakınlaştırmaktadır. Bu müjdeli haberlerin gerçekleşmesi ise, Allah’ın izniyle çok yakındır. İnananlar, İslamiyet’in indirilmesinden sonra dünya tarihinin en özel ve en görkemli zamanlarından biri olacak bu günleri, heyecan ve coşku içinde beklemektedirler. O dönemde Allah’ın izniyle şu ayetler tecelli edecektir: “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr Suresi, 1-3) |
Sayın Adnan Oktar Allah’ın Her Olayı Bir Hikmetle Yarattığını Anlatıyor:
ADNAN OKTAR: Allah’ın bizi imtihan etmeye ihtiyacı yok. Çünkü bizim ne yapacağımızı yaratan O zaten. Sonsuz kısa zamandır an. Sonsuz kısa zamana an deniyor. Sonsuz kısa zaman içerisinde sonsuz uzun zamanı yaratmıştır Allah. Hepsini bitirmiştir. Bak, şeytandan Allah’a sığınırım, “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” (İnsan Suresi, 30) diyor Allah ayette.
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez.” (Tegabün Suresi, 11) diyor Allah. Yani bir musibet isabet edeceği vakit mutlaka önce Allah diler, sonra o oluşur. Bu ne demektir? “Her şeyi ben yaratıyorum” diyor Allah.
Konunun aslı, özü; bizim ne olduğumuzu Allah bize gösteriyor. Kendimizi kendimize sevdiriyor. Kendi kişiliğimizi görmüş oluyoruz, şahsiyetimizi görmüş oluyoruz. İnşaAllah cennete gittiğimizde, cennet bizim için o zaman anlamlı oluyor. “Ben mücahede ettim, çaba harcadım, zorluklara katlandım, acılar çektim, Allah için her türlü fedakarlığı yaptım, sabrettim, cömertlik yaptım” diyor. Halbuki hepsini Allah yapıyor da insan ondan zevk alıyor, hoşuna gidiyor ahirette.
Ahirette, cennette hoşuna gitsin diye süs olarak meydana getiriliyor. Mesela Hz. Mehdi (as) çıkıyor. Allah İslam’ı önce yıkıyor, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıyor. Sonra arkasından Hz. Mehdi (a.s.)’ı çıkarıyor, İslam’ı dünyaya hakim ediyor. Müthiş bir heyecan, insanlar kendileri yaptılar gibi his Allah veriyor. Tabii Allah yaratıyor. Şimdi cennette de Allah “işte bu Hz. Mehdi (a.s.)” diyor. “Bu Hasan, bu Hüseyin, bu Hz. Ali’dir”. Bir sevgi gerekçesi oluşmuş oluyor. Heyecan gerekçesi.
O zaman Hz. Mehdi (a.s.) anlamlı olmuş oluyor. Hz. İsa (a.s.) anlamlı olmuş oluyor. Mesela Hz. İsa (a.s.) göğe alınıyor. Yeniden dünyaya getiriliyor. Şimdi bu çok heyecanlı değil mi? Hoşluk, dünyada bir renk, güzellik. Renk, güzellik olsun diye yapıyor Allah. Yoksa bizim ne yapacağımızı, hepsini bilir. Mesela kargaşa, anarşi vs., bunların hepsi Allah tarafından yaratılır, hepsi. İslam’ı dünyaya hakim etmek için Allah tarafından özel olarak yaratılıyor her şey, her olay. (A9 TV, 10 Ekim 2011)