Kuran’ın “Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar…” (Mearic Suresi, 19-20) ayetlerinde, insanın nefsindeki egoist ahlaka dikkat çekilmiştir. Her insan nefsine zor gelen bir durumla karşılaştığında, bir sıkıntı içerisine girdiğinde kendisini kurtarmak için müthiş bir azim ve gayret gösterir. Ancak nefsindeki bencil yapı nedeniyle, birçok insan kendisine dokunmayan, rahatsızlık vermeyen durumlarda başkalarının içerisinde bulunduğu hali gereği gibi sahiplenmez. Kendi canının derdine düştüğünde gösterdiği azim ve gayret ile başkaları için çözüm bulmaya çalışmaz.
Gerçek Müslüman ahlakında ise böyle bir davranış olmaz. Samimi iman eden bir insan, dünyanın diğer ucunda da olsa, bir başka Müslümanın içerisine düştüğü bir zorluk ya da sıkıntıyı kendi sorunu olarak görür. Allah’ın kendisine verdiği maddi manevi tüm imkanları; aklını, zekasını, vicdanını, yeteneklerini, bilgi ve becerisini son noktasına kadar kullanarak bu konuya çözüm getirmenin yollarını arar. “Nasıl olsa bu konulara çözüm getirebilecek imkan ve güç sahibi, benden daha akıllı, daha etkili pek çok insan var; onlar düşünsünler, onlar ilgilensinler” demez.
Günümüzde hemen her gün gazete sayfalarında, televizyon haberlerinde Müslümanların karşı karşıya oldukları zulmün ne kadar dehşet verici boyutlara ulaştığına dair haberler çıkmaktadır. Dünyanın kargaşa içerisinde olduğu açıkça görülmektedir. Dünyanın her yerinde Müslümanlara karşı açık bir saldırı politikası yürütülmektedir. İşkence gören, hiçbir açıklama yapılmaksızın evinden alınıp götürülen ve bir daha hakkında hiçbir haber alınamayan, hiçbir mazeret gösterilmeksizin hapishanelerde esir tutulan ve zulüm gören Müslümanların hakları savunulamamaktadır.
“Zayıf bırakılmışlar” olarak Kuran’da bildirilen bu gibi insanların haklarına sahip çıkacak, aklı başında, vicdanı, şuuru açık, sahip çıkan, güçlü, iradeli ve samimi Müslümanlara ihtiyaç olduğu çok açıktır. Bu duruma rağmen müminin kendi halinde, sakin, umursuz, ilgisiz, alakasız bir tavır içerisinde olması hiçbir şekilde makul olmaz. Bu manzara karşısında iman eden aklı başında tüm insanların hamiyet hislerinin harekete geçmesi gerekir. Kendileri gibi akıl ve vicdan sahibi tüm Müslümanları da teşvik edip ellerinden gelen herşeyi yapmaları Kuran ahlakının bir gereğidir. Bu yapıldığında ortaya muazzam bir güç çıkacak, atılan küçük bir adım bile Allah’ın izniyle tüm dünyayı etkileyecek bir güç meydana getirecektir.
“Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUĞU ÖNLEYECEK FAZİLET SAHİBİ KİŞİLER BULUNMALI DEĞİL MİYDİ? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı.” (Hud Suresi, 116)
Hz. Muhammed (s.a.v.): “Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz.”
Müslüman aleminin bir kısmında acılar sadece dış dünyadan kaynaklanmamakta, farklı etnik kökenler, farklı mezhepler, farklı kültürlerden Müslümanlar arasında da -Kuran ahlakına tamamen aykırı olarak- çatışmalar yaşanmaktadır. Allah’ı bir, dini bir, Kitap’ı bir, Peygamberi bir olan ve Allah’ın emriyle kardeş olmaları gereken Müslümanların birbirleriyle çatışıyor olması hiç şüphesiz üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü Kuran’a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur:
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103)
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz” (Hucurat Suresi, 10)
“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)
“Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39)
Burada Müslümanların birlik olmasıyla ilgili olarak sadece birkaç ayete yer verilmiştir. Bu ayetlerden ve Kuran’ın genel ruhundan açıkça anlaşıldığı gibi;
- Müslümanların birlik olmaları,
- Kardeşçe bir sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,
- Çekişip tartışmamaları,
- Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,
- Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,
- Birbirleriyle istişare halinde olmaları,
- Kenetlenmiş bir bina gibi tek safta olup, inkarcı zihniyete karşı ilmi bir mücadele yapmaları farzdır.
- Tüm bunlara aksi bir tutum içinde olmak, yani;
- Birleştirici değil ayırıcı olmak,
- Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,
- Müslüman kardeşlerine karşı affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,
- İnkara karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlarla kenetlenmiş bir bina gibi olup birlikte fikri mücadele içinde olmamak haramdır.
Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Moro’da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir.
Müslümanlar, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz” (Ebu Davud, Edeb 46, (4893); Tirmizi, Hudud 3, (1426); Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58) sözünü hatırlarından çıkarmamalı ve bu söze uygun hareket etmelidirler.
Sayın Adnan Oktar A9 TV’de her gün canlı olarak yayınlanan röportajlarında Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı acıları sık sık gündeme getirmektedir. Ancak Sayın Adnan Oktar’ın İslam dünyasına yaptığı bu çağrılar yeni değildir. Sayın Adnan Oktar Temmuz 2001 tarihinde basılan “İslam’ın Kışı ve Beklenen Baharı” kitabında da, internet sitelerinde ve çeşitli gazetelerde yıllardır yayınlanan makalelerinde de İslam coğrafyasında yaşanan acılara, şehit olan kardeşlerimize dikkat çekmiştir. Tüm Müslüman alemini bu mübarek birliğin kurulması için gayret etmeye, bu yolda yapılan çalışmaları desteklemeye davet eden Sayın Adnan Oktar, zulme rıza göstermenin de zulüm olduğu gerçeğini defaatle vurgulamıştır.
Türk-İslam Birliği’nin Hala Kurulamamış Olması Her Müslümanın Hamiyet Hislerini Harekete Geçirmelidir
Allah Kuran’da, “İÇİNDE BULUNDUKLARI REFAHIN PEŞİNE DÜŞEREK” (Hud Suresi, 116) Kuran ile kendilerine yüklenmiş sorumluluklarını gözardı eden insanların durumundan bahsetmiştir.
Vicdan ve fazilet sahibi, Allah’tan korkan kimselerin, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların yaşadığı sıkıntıları gördükleri halde bunu göz ardı edip sadece kendi isteklerinin ve dertlerinin peşine düşmeleri, sıradan dünya menfaatleri uğruna bu sorumluluklarını bir kenara bırakabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle böyle bir durumda kişinin yalnızca kendisi harekete geçmekle kalmamalı, diğer Müslümanları da, birlik olup, güzel ahlakın tüm yeryüzüne yayılması, zulümlerin sona ermesi için çaba harcamaya çağırması gerekmektedir. Allah bu ahlakın gerekliliğini, “… Müminleri hazırlayıp-teşvik et…”(Nisa Suresi, 84) ayetiyle insanlara bildirmiştir.
Türk-İslam Birliği’nin Kurulması için Çaba Harcamayan ve Bu Birliği Engellemeye Çalışan Kişiler Çok Büyük Bir Vebal Altındadırlar
Türk-İslam Birliği’ni tesis etmenin aciliyeti bu kadar açıkken, kendilerince bu birliğin kurulmasını imkansız görenler, bunun için gayret etmeyenler, bu yolda yapılan çalışmaları desteklemeyenler çok büyük bir vebal altına girdiklerini unutmamalıdırlar. Zulme rıza göstermenin de zulüm olduğu gerçeğini göz ardı etmemelidirler. Bu büyük coğrafyada akan her damla kandan, yıkılan her evden, şehit olan her masumdan, yaralanıp sakat kalan her mazlumdan, açlık ve yokluk içinde yaşayan her insandan, Türk-İslam-Birliği için gayret etmeyen her Müslüman sorumludur. Türk-İslam Birliği’nin kurulması Allah’ın Kuran’da gösterdiği, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylarıyla anlattığı çözümdür. Birlik olmak Kuran’a göre farz, dağılıp ayrılmak ise haramdır.
Temennimiz, Allah’ın “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…” (Al-i İmran Suresi, 103) hükmü gereği inananların bir an önce birleşip Türk-İslam Birliği’nin tesis edilmesi, bu vesileyle çekilen acıların son bulması, tüm dünyanın huzura ve güvenliğe kavuşmasıdır. Rabbimiz bir ayetinde Müslümanların bu sorumluluğunu şöyle bildirmektedir:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba harcamıyorsunuz)?” (Nisa Suresi, 75)
İslam Alemi Mehdiyetin Vicdanı, Şevki ve Heyecanıyla Birlik Olmalıdır
Bugün İslam aleminin genelinde yaşanan acılar, dünyanın dört bir yanındaki kargaşa ve fitne aslında asrın mübarek zatlarından Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişinin bir habercisi niteliğindedir. Peygamberimiz (s.a.v.)‘in Hz. Mehdi (a.s.)‘ın ortaya çıkış alametleri olarak haber verdiği yüzlerce olayın her biri, Hicri 1400 yılı itibariyle arka arkaya gerçekleşmiştir.
Tüm İslam alemi bu hadisler doğrultusunda Hz. Mehdi (a.s.)‘ı arayıp bulmalı, O’nun vesilesiyle dünyanın huzura, barışa ve esenliğe kavuşması için çaba harcamalıdır. Unutmamak gerekir ki, Hz. Mehdi (a.s.)‘ın zuhuru ve İslam ahlakının yeryüzüne hakim olması Allah’ın takdir ettiği kaderdir. İnsanlar Hz. Mehdi (a.s.)‘a destek olsalar da olmasalar da Allah onu başarılı kılacak, inkar edenlerin tüm fitnelerini onun vesilesiyle ortadan kaldıracak ve İslam ahlakını hakim edecektir. Dolayısıyla, Hz. Mehdi (a.s.)‘ın yardımcılarından olmak için niyet eden, bunun için çaba gösteren, Türk-İslam aleminin birlik olmasını isteyen, dünyanın dört bir yanında eziyet gören Müslümanları kurtarmak için fikren mücadele eden herkes aslında kendi nefsi için mücadele etmektedir. Rabbimiz’in Ankebut Suresi’nde buyurduğu gibi, “Kim cehd ederse (çaba gösterirse), yalnızca kendi nefsi için cehd etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir.” (Ankebut Suresi, 6)
Sayın Adnan Oktar İttihad-ı İslam Hakkında Diyor ki;
– “En akıllı en güzel vicdan bütün Müslümanlara sahip çıkan vicdandır, İttihad-ı İslam vicdanıdır, Mehdiyet vicdanıdır. En mükemmel vicdanı bize Peygamberimiz (s.a.v.) açıklamış. Nur Suresi’nin 55. ayetinde ve hadislerde çok kapsamlı anlatılmıştır. Mehdiyettir, İsa Mesih’in kutsal mücadelesidir.” (A9 TV; 22 Kasım 2012)
-“Kanın durması İttihad-ı İslam’la olur. Dursun demeyle durmaz.” (A9 TV; 22 Kasım 2012)
– “İttihad-ı İslam’ın oluşması ancak Mehdiyetle olur, Kral Mesih’le olur. Birliğe karşı tavır koyan, bu acıları da bir anlamda kabul etmiş oluyor. Çünkü çözümü kabul etmeyen acıyı kabul etmiş oluyor.” (A9 TV; 22 Kasım 2012)
– “Mehdiyetten bahsetmezsen, sadece İttihad-ı İslam’dan bahsedersen çok büyük eksiklik olur. Çünkü lidersiz birlikten bahsediyorsun. Başsız vücuttan bahsediyorsun. Önce baş olacak, baştan vücut oluşacak.” (A9 TV; 26 Kasım 2012)
– “İttihad-ı İslam olmadan, Mehdiyet ruhu her tarafı sarmadan, İsa Mesih’in -İsa İbni Meryem’in- güzel ahlakı, güzel varlığı yeryüzünde hissedilmeden, Mehdiyet’le birlikte mücadelesi görülmeden dünyada huzur diye bir şey olmaz.” (A9 TV; 29 Kasım 2012)
– “Yeni Osmanlı dedikleri veyahut Osmanlı modeli gibi dedikleri Mehdiyet’in değişik isimleridir. Türk-İslam Birliği Mehdiyet’in bir ismidir. İttihad-ı İslam Mehdiyet’in bir ismidir. Neo Osmanlı Mehdiyet’in bir ismidir. Hepsi bu ittihadın ismidir, Mehdiyet’in ismidir.” (A9 TV; 29 Kasım 2012)
– “İttihad-ı İslam’ın oluşması için Allah dünyaya ömür verdi. Şu anki ömrün nedeni bu. Kıyametin vakti geldi. Kıyamet uzatılıyor Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkması için, İttihad-ı İslam oluşması için.” (A9 TV; 29 Kasım 2012)
– “İttihad-ı İslam için en önde ve en öncelikli olarak Rusya’nın devrede olması gerekiyor. Rusya, İsrail ve Türkiye. Üç hayati nokta. Mısır’ı içine aldıklarında, Mısır, İsrail, Türkiye, Rusya muazzam bir güç oluşmuş olur. Ondan sonra peş peşe diğer ülkeler bu birlikteliğe katılırlar.” (A9 TV; 2 Aralık 2012)
– “İslam’a karşı olanlar hoş görmese de İttihad-ı İslam olacak. Terör de kalmayacak, anarşi de kalmayacak. Silahlar susacak, inşaAllah.” (A9 TV; 5 Aralık 2012)
– “Alenen isteyin İttihad-ı İslam’ı. Ne çekiniyorsunuz? Alenen Mehdiyeti savunun. Mehdiyetten kaçınırsanız adam batıl bir ülkü çıkartıyor, batıl bir ideal çıkartıyor adamlar onun peşinde koşuyorlar o zaman. Sen hak bir ideal, hak bir ülkü ortaya koy, Mehdiyeti ortaya koy, bak bakayım gürül gürül nasıl peşinden insanlar gidiyor.” (A9 TV; 7 Aralık 2012)
– “Küçük bir noktada eğer bir kir oluştuysa elektrik süpürgesini üstüne koydun mu varını, yoğunu hepsini alır. Kökten kazır. İttihad-ı İslam her şeyi temizler. İttihadı İslam’ı isteyin. Mehdiyeti isteyin.” (A9 TV; 7 Aralık 2012)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Açıklıyor: İslam Dünyasında Zulüm Hz. Mehdi (a.s.) Önderliğinde Son Bulacaktır
“Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemi) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden KADİR-İ ZÜLCELAL (herşeye muktedir olan Yüce Allah) HZ. MEHDİ (A.S.) İLE DE, ALEM-İ İSLAM’IN (İslam aleminin) ZULÜMATINI (zulüm devrini, karanlığını) DAĞITABİLİR. VE VA’DETMİŞTİR VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR.” (Mektubat, s. 411-412)
Bediüzzaman Hazretleri, Celal ve Kudret sahibi olan Rabbimiz’in, Hz. Mehdi (a.s.) ile dinsizlik ve zulüm devrini ortadan kaldıracağını belirtmiştir. Rabbimiz’in, yer ile gök arasındaki tüm alemi bulutlarla bir dakika içinde doldurup boşalttığı, bir saniyede denizin fırtınalarını durdurduğu ve bahar mevsiminde bir saatte yaz mevsiminin örneğini ve yazın da bir saatte kış fırtınasını yarattığı gibi, bu olayı da hemen gerçekleştirmeye kadir olduğunu hatırlatmıştır. Bediüzzaman Hazretleri, Allah’ın bu vaadinin hak olduğunu ve vaadini mutlaka gerçekleştireceğini ifade etmiştir. Hz. Mehdi (a.s.) Allah’ın izniyle İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı zulüm ve zorluklara son vermekle görevli kişi olacak ve çalışmalarıyla tüm dünya çapında etkili olacaktır.