2015 yılı boyunca Afganistan’dan gelen haberler çoğunlukla endişe vericiydi. Terör eylemleri, çatışmalar, saldırılar, hava bombardımanları, katliamlar, hayatını kaybeden masum çocuklar, kadınlar ve siviller, kısacası Afganistan için yine acı ve zulümle dolu bir yıldı 2015. Bu kadarla da kalmadı, 14 senedir süren Taliban ayaklanmasının en kanlı yılı da yine 2015 oldu…
Aralık ayının son günlerinde bu konu dünya medyasında kanlı eylemler ile ön plana çıktı. Afganistan’ın güneyindeki Helmand kentinde ve Sangin kasabasında, Taliban ile Afgan güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmalar hız kazandı. Daha önce Kunduz şehrinde olduğu gibi, bazı beldeler Taliban militanları tarafından ele geçirildi.
Afganistan’daki bitmeyen şiddet olaylarına tepkisini samimiyetle ifade edenlerden birisi, İngiliz ordusundan Binbaşı Richard Streatfield’di. Binbaşı 2009-2010 yıllarında Sangin’de görev yapmıştı, BBC’ye verdiği demeçte, kasabanın tekrar tehdit altında olmasından duyduğu büyük hayal kırıklığını şöyle tanımladı:
“İnkar etmeyeceğim, kişisel olarak bu beni düşündürüyor: Değer miydi? Çünkü Afganistan’ı kendilerinden kurtarmaya çalıştığımız insanlar, eğer iki yılın ardından şu anda onu geri alabilecek durumdalarsa, bu, operasyonel ve stratejik düzeyde bir şeylerin fena halde yanlış gittiğini gösterir”.
Afgan topraklarında “yanlış giden bir şeylerin” olduğu şüphesiz. Üstelik bu gerçeği açığa vuran olaylar sadece Helmand veya Sangin kentleri ile sınırlı da değil.
2015, Taliban’ın ülke çapında güç gösterisi yaptığı bir yıl oldu. Militanlar Kunduz şehrini ele geçirdiler, Afganistan’ın önemli bir bölümünde hakimiyet kurdular. Öyle ki askeri uzmanlar gelişmeleri, 2001 yılında başlayan Amerikan işgalinden bu yana, örgütün “en büyük askeri başarısı” olarak tanımladılar.
Dahası, IŞİD Afganistan’da gün geçtikçe güçlenmeye ve yeni mevziler kazanmaya devam ediyor; üstelik hem Taliban hem de Afgan güvenlik güçleri ile savaşıyorak ülkedeki çözümsüzlüğe yeni bir boyut katıyor.
Geçtiğimiz sene aynı zamanda Afganistan’da zaten var olan ekonomik sorunların daha da arttığı bir dönem oldu. Güvenlik sorunları nedeniyle yatırımcıların çoğu ülkeyi terk etti, işsizlik büyük bir krize dönüştü. Üstelik, yetenekli ve iyi eğitimli yaklaşık 80 bin Afgan genç çalışmak için yabancı ülkelere göç etti.
ABD’nin desteği ile 2014 Eylül’ünde kurulan Afgan Ulusal Birlik Hükümeti, aradan geçen sürede beklentileri karşılayamadı. Devlet Başkanı Eşref Gani’nin vaat ettiği dönüşüm, barış, huzur ve refaha yönelik ciddi reformlar henüz yapılamadı. Bakanlar bile aylar süren anlaşmazlıklardan sonra zorlukla belirlenebildi. Savunma Bakanlığı gibi son derece önemli bir pozisyona hala atama yapılamadı. Tüm bunlar, şiddeti gittikçe artan Taliban saldırıları ile birleşince, 2015’in başındaki iyimserlik sene sonunda yerini derin bir karamsarlığa bıraktı.
Afgan hükümetini oluşturan gruplar arasındaki ayrılık ve çekişmeler devam ettiği sürece de başarı mümkün değil gibi görünüyor. Afganistan’ın kördüğüm haline gelen sorunlarını çözebilmek için katıksız bir birlik ve beraberlik gerekiyor. Kökleşen problemler ancak tarafların karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma içindeki yaklaşımıyla aşılabilir.
Afgan hükümeti seçimle ve Afganistan’ı oluşturan farklı etnik grupların bir araya gelmesi ile kurulmuş bir hükümet. BM Afganistan Özel Temsilcisi Nicholas Haysom’ın da Aralık ayında, BM Güvenlik Konseyi’ndeki sunumunda vurguladığı gibi, bu hükümetin bir alternatifi bulunmuyor öyle ki Afgan muhalefetinin çoğunluğu dahi bu görüşe katılıyor.
Afganistan’ın bütünlüğünü koruması son derece önemli, aksi ülkeyi daha da derin bir iç savaşın içine sürükleyebilir. Bu durum sadece Afganistan için değil, bölge ülkeleri ve dünya için büyük bir tehdit kaynağı oluşturabilir. İşte bu nedenle Afganistan’ın başta İslam ülkeleri olmak üzere Batı dünyası tarafından da desteklenmesi gerekiyor.
Tabi ki burada kastettiğimiz, sevgi, saygı, tevazu ve kardeşliği temel alan bir destek; ekonomik, siyasi, kültürel, ticari, teknolojik alanların yanısıra en önemlisi de manevi destek. Yoksa yeni silahlar, bombalar ile daha çok kan dökmeye yönelik bir askeri destek asla değil.
Nitekim aradan geçen süre Afganistan sorununu askeri yöntemler ile çözmenin kesinlikle mümkün olmadığını gösterdi. 14 yıldır devam eden Taliban sorunu, modern silahlara, bombalara, bir trilyon doları aşan bedeldeki askeri operasyonlara rağmen çözülemedi ve çözülemez de.
Askeri operasyonlar asla teröre çözüm olamaz. Etkisiz hale getirilen bir hücrenin yerine hemen diğerleri gelir, öldürülen her militanın yerini kin ve intikam ile yanıp tutuşan yeni militanlar alır. Dolayısıyla çözüme askeri yöntemlerle değil eğitimle ulaşılır. Militanları öldürmek, ülkeyi bombalamak çözüm olarak görülmemelidir.
Afganistan’ı içine düştüğü bataklıktan kurtarmak insancıllığı, fedakarlığı, huzuru, barışı temel alan bir eğitim seferberliği ile mümkün olur. Ki Kuran’a uygun olan da aslında budur ve bu Afganistan başta olmak üzere tüm dünyadaki terör, sefalet, karışıklık ve acıların bitmesinin tek yoludur.
Adnan Oktar’ın American Herald Tribune’de yayınlanan makalesi:
http://ahtribune.com/opinion/324-2015-nothing-new-in-afghanistan.html