5. yılını dolduran Suriye iç savaşı devam ederken sığınmacıların durumu hala vahametini koruyor. . ‘2015 Küresel İnsani Yardım Raporu‘ (GLOBAL HUMANITARIAN ASSISTANCE REPORT 2015, p.38)’na göre Mayıs 2015 itibariyle dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke Türkiye. Türkiye’nin son 5 yıldır mülteciler için yaptığı toplam harcama da 10 milyar dolara yaklaşıyor. Bu açıdan Türkiye, milli gelirine oranla en fazla bağış yapan ülke konumunda.
UNHCR/DGMM verilerine göre, 11 Nisan 2016 itibarıyla Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmen sayısı 2.749.140. Göçmenlerin 270.380’i on ayrı ilde kurulan kamplarda ve bakım merkezlerinde, kalan 2.478.760 ise Türkiye geneline dağılmış vaziyette yaşıyor.
Kamplar dışında yaşayan Suriyeli sığınmacıların çoğu sınıra yakın illerde kendi imkanlarıyla barınmaya ve yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Sığınmacıların bir bölümü ise diğer kentlere, özellikle de Batı’ya, İstanbul ve İzmir gibi illere giderek çeşitli işlere giriyor, bu sayede kendilerine yaşam imkanı sağlamaya çalışıyorlar. Yalnızca İstanbul’daki Suriyeli nüfus 300 bin dolayında.
Türkiye’de bulunan Suriyeli nüfusun önemli bir bölümü, savaşın da en büyük mağduru olan çocuklar. Bunların bir kısmı çok küçük yaşta savaştan kaçarak vatanını terk etti, bir kısmı ise Türkiye’de doğdu. Türkiye’deki Suriyeli çocuk mültecilerin sayısı 1 milyon 490 bin. Bu rakam ülkedeki Suriyelilerin yaklaşık yüzde 54’ü demek. Bu çocukların 746 bini okul çağında. Büyük bölümü hayatlarında hiç eğitim almadı, bir bölümünün aldıkları eğitim de savaş nedeniyle kesintiye uğradı. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre kamplardaki okula kayıt oranı %90’ların üzerinde. Ancak kampların dışında yaşayan çocuklar için ne yazık ki bu oran %25’lere kadar düşüyor. Okula gitmeyen çocuk sayısı 325 bin.
Mülteci kabul eden tüm komşu ülkeler gibi Türkiye’nin de bu devasa göç akınına hazırlıksız yakalandığı bir gerçek. Bu nedenle, başlangıçta hem kısıtlı imkanlar hem de sorunun geçici olduğu düşüncesiyle birinci öncelik sağlık, gıda, giyim ve barınma gibi hayati ihtiyaçların karşılanmasına verildi. Bu aşamada çok daha ciddi ve kapsamlı altyapı ve hazırlık gerektiren eğitim konusu ikinci planda kaldı. Ancak Suriye’deki krizin daha uzun vadeli bir görünüm almasından bu yana Türk hükümeti son birkaç yıldır mülteci çocukların eğitimine yönelik ciddi plan ve projeleri hayata geçirmeye başladı.
2014 yılında Suriyeli çocukların devlet okulu sistemine erişimine imkan sağlayan düzenlemeler yapıldı. Ancak, eğitim alabilecek düzeyde Türkçe konuşamamaları, öğretmen ve arkadaşlarıyla aralarındaki uyum ve iletişim problemleri gibi sorunlar çocukları devlet okullarına devam etmekten alıkoyan en büyük engeller. Çocukların büyük bölümünün kendilerinin ve ailelerinin geçimini sağlamak için işlerde çalışmaları da eğitime zaman ayırabilmelerine imkan vermiyor.
Bu sorunları aşmak amacıyla Suriyelilere özel, ana dilde eğitim veren 43 okul ve ‘Geçici Eğitim Merkezi’ inşa edildi; 177 okul ise yenilendi. Kamplarda okuma yazmaya destek amacıyla 21 kütüphane kuruldu. Kamp dışında ve kamplarda yaklaşık 10.800 Suriyeli gönüllü öğretmene aylık teşvikler sağlandı. Yine, yaklaşık 10.000 Suriyeli gönüllü öğretmene olağanüstü durumlarda sürdürülebilir eğitim, zorlu koşulların üstesinden gelme becerileri ve psiko-sosyal destek eğitimi verildi. Suriyeli öğrencilerin Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak, derslerindeki notlarını ve okula devam durumlarını izlemek ve mezuniyet belgelerini düzenlemek için ‘Yabancı Öğrenci Bilgi İşletim Sistemi’ne teknik ve finansal destek sağlandı. Eğitim sisteminin Suriyeli çocukların ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verecek şekilde güçlendirilmesi için 9 İl Eylem Planı‘nın uygulanmasında Milli Eğitim Bakanlığı’na teknik destek sağlandı; 10 yeni il için de bu plan halen geliştiriliyor.
Ayrıca kaçıp geldikleri savaş nedeniyle çok derin travmalar yaşayan, kendilerini birden yabancı bir toplum içinde yaşam mücadelesi verirken bulan bu mazlum çocuklara yönelik rehberlik hizmetleri ve psikososyal destek sağlanması da çalışmalar arasında.
Elbetteki eksikler, yetersizlikler ve sorunlar var. Ancak belli bir süredir Suriye halkını geçici konuklar değil, artık Türk toplumunun kalıcı bir parçası olarak değerlendiren devlet politikaları, bu eksiklerin ve sorunların da üstesinden gelmeyi kolaylaştıracaktır.
En büyük dileğimiz Suriye’deki krizin bir an önce barışçıl biçimde son bularak dünyanın dört bir tarafına dağılmış Suriyeli göçmenlerin doğup büyüdükleri topraklara yeniden kavuşması. Ancak bugün gelinen nokta, ülkemizdeki değerli misafirlerimizin belki daha uzun süreler bizlerle birlikte yaşamaları gerektiğini gösteriyor. Zira, Suriye’de kalıcı bir barış sağlansa bile ülkenin insani koşullara uygun hale gelmesi ciddi bir zaman alabilir. Ayrıca pek çok Suriyeli, Türkiye’yi ikinci vatanı kabul edip ülkemizde temelli kalmaya karar verebilir. Türk halkı olarak bu, her zaman gurur ve sevinçle karşılayacağımız bir karardır. Bu nedenle, mülteciler için çok daha uzun vadeli ve kalıcı tedbirler alınması, altyapı projeleri geliştirilmesi ve sığınmacıların yaşam standartlarını yükseltecek imkanlar sağlanması gerektiği açıktır.
Görüldüğü gibi savaşlar yalnızca bulundukları bölgeleri ve insanları yok etmekle kalmıyor, savaşı hiç görmeyen sonraki nesillere bile büyük çile ve zorluklar yüklüyor. Umarız Türkiye’de, Lübnan’da ve diğer ülkelerde yetişen bu yeni nesiller bu güçlüklerin üstesinden gelip yakın gelecekte ülkelerini yeniden imar eden, kalkındıran, kendi insanlarını ve dünyayı barış, sevgi ve refaha yönelten bireyler haline gelir, onları konuklayan ve yetiştirenler için de birer övünç vesilesi olurlar.
Adnan Oktar’ın The Daily Star’da yayınlanan makalesi: