Göç küreselleşme ile birlikte gündeme gelen en temel sorunlardan biri. Bugün yeryüzünde yaşadığı toprakları terk edip başka yerlere göçen insanların sayısı her zamandakinden daha fazla. Bu büyük nüfus hareketinin başlıca iki nedeni var güvenlik ve ekonomik kaynaklı endişeler. Özellikle totaliter rejimlerin demokrasiye dönüşmesi şeklinde başlayan, ancak kısa sürede Ortadoğu’yu bir çatışma alanına dönüştüren Arap baharı göçmen sayısının hızla artmasına yol açtı. Suriye’de yaşayan insanların birçoğu ülkedeki iç savaştan kaçmak için komşu ülkelere sığındılar.
Bu göçten en büyük payı da Türkiye aldı. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’na göre Nisan 2011- Mayıs 2014 arasında Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle bir milyon civarında kişi Türkiye’ye sığındı.[i] Bugün bu rakamın 1,5 milyon kişiyi aştığı tahmin ediliyor.[ii]
Türkiye’de bir siyasi partinin hazırladığı 72 sayfalık raporda Suriye ve Irak’ta yaşanan krizlerin Türkiye’ye etkisi değerlendirildi. Raporda Türkiye’nin Suriyeli göçmenler için kamu bütçesinden 5,5 milyar dolar kullandığı belirtilmiş. Ayrıca yine rapora göre Türkiye’nin iki bölgedeki krizler yüzünden 4 yıldaki kaybı 16,7 milyar doları bulmuş durumda. Çıkartılan maliyet Suriyeli sığınmacılar için yapılan harcamalar, potansiyel ihracat kayıpları ve düşen turizm gelirlerinden oluşuyor.[iii]
Raporda Türkiye’nin Suriyeli göçmenleri sadece ekonomik açıdan değerlendiriliyor ve göçmenleri kabul etmek büyük bir hata olarak yansıtılıyor. Oysa Suriye’de yaşanan büyük insanlık dramını ve ölümden kaçarak kapımıza gelen Suriyeli mültecilerin yaşadıklarını sadece rakam ve istatistiklerle değerlendirmek mümkün değildir. Bu vicdan sahibi tüm insanların yardıma koşmasını gerektiren büyük bir felakettir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye’nin Suriyelilere karşı konuksever tutumu günlük bir iç politika gereği ya da mezhepsel yaklaşımın sonucu değildir. Yakın geçmişte, Türkiyenin IŞİD’ten kaçan Yezidileri ve Saddam Hüseyin’in zulmünden kaçan Kürtleri kabul etmiş olması bunun en büyük ispatı. Kaldı ki Türkiye’nin muhtaç durumdakileri kucak açması yeni bir tutum değil. Türkiye’nin uzak tarihinde de benzer olayları görmek mümkün.
1850’li yıllarda Kırım Tatarlarıyla başlayan göç dalgaları, sonrasında Gürcü ve Çerkezler başta olmak üzere Dağıstanlılar, Çeçenler, Lazlar gibi Kafkaslar’da yaşayan halklarla birlikte Anadolu’ya göç hareketleri yaşanmıştır.[iv] Kırım Tatar Göçleri, Osmanlı topraklarına 1783 yılında Çarlık Rusya’sının Kırım’ı ele geçirmesiyle gerçekleşen ilk büyük çaplı göç dalgasıdır. Bundan sonraki Tatar göçlerinde 1890 yılına kadar Osmanlı – Rus savaşları belirleyici olmuştur.
Çerkez göçü en az Kırım Tatarlarının göçü kadar dramatik sonuçları olan ve Anadolu’nun demografik yapısını etkileyen kitlesel bir göçtür. 2,5 milyon civarında Çerkes aralıklı olarak Birinci Dünya Savaşına kadar Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır. Ancak bu göçmenlerin büyük bir kısmı (yaklaşık 1 milyon civarı) göç sırasında hayatını kaybetmiştir.
19. Yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan’dan da çok sayıda göçmen gelmiştir. Özellikle 1877-1878 yılları arasında göçlerin yoğunlaşmıştır. Sadece Birinci Dünya Savaşı sırasında da yaklaşık 10.000 kişi daha Azerbaycan’dan Anadolu’ya göç etmiştir.[v]
1828 – 1829 yıllarındaki Osmanlı – Rus savaşı sonrasında başlayan Gürcü göçleri 1921 yılına kadar devam etmiştir. Arnavutların Anadolu’ya gelişi ise 1468 yılında gerçekleşmiş ve bu göçmenler en ufak ayrımcılık gösterilmeden Osmanlı tarafından sahiplenilmiştir. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık görevine getirilen 215 kişiden 35’i Arnavut’tur. Günümüzde ise, Türkiye’de beş milyon kadar Arnavut olduğu sanılmaktadır.[vi]
Türkiye’ye göç edenler sadece etnik ya da dini olarak Türklere yakın olanlardan ibaret değildir. Polonya Krallığı’nın 1830 yılında Rus topraklarına katılması sonrasında, 1831 yılı başlarında 10,000 kişi Polonya’dan göç etmiş, göç eden insanların bir kısmı da Osmanlı topraklarına gelmişlerdir. Polonyalı göçmenler Ruslar ve Avusturyalılar tarafından ısrarla geri istenmiş, ancak Osmanlı padişahı Abdülmecid bu talepleri “Tahtımı veririm. Fakat devletime sığınanları asla geri veremem” diyerek reddetmiştir.[vii] Yahudiler Avrupa’dan kovulurken onlara kucak açan yine Osmanlılar olmuştur.
Göçlerin yoğunlaştığı 18 yy. ve sonrası Osmanlının ekonomik olarak en zor zamanlarıdır. Bu dönemde bile devlet göçmenler masraf oluyor diyerek reddetmemiş, Osmanlı halkı ve devleti en dar zamanında dahi imkânları ölçüsünde göçmenlere yardımcı olmaya çalışmıştır.
Anadolu’ya göç Osmanlı sonrasında Türkiye’de Cumhuriyet kurulduktan sonra da devam etmiştir. Bulgaristan’dan, Makedonya’dan, Tataristan’dan, Çeçenistan’dan Kazakistan’dan, İran’dan Türk–Müslüman olan ve olmayan yüzbinlerce kişi Türkiye Cumhuriyeti topraklarına sığınmıştır. Ulusal düzeyde ilişkileri iyi olmamasına karşın 12 bin kadar Ermeni göçmen bile bugün Türk topraklarında yaşamaktadır.[viii]
Türk tarihi topraklarına sığınan mültecilere karşı örnek tavırlarla doludur. Hiçbir zaman göçmenlere tepeden bakan, horlayan bir tavır sergilenmemiştir. Sığınmacıları külfet olacağı endişesi ile reddetmek gayri insanı bir tutumdur. Bunun evi yanarken dışarı kaçan bir insan “sen niye kaçtın? Git içerde yan” demekten bir farkı yoktur.
Sayıları ne olursa olsun Suriyeli mülteciler Türk halkının kardeşidir. Türk topraklarına sığındıkları andan itibaren sünni, alevi ya da Kürt olsun hepsi vatandaş muamelesi göreceklerdir. Türk insanı onlara sahip çıkmakla yükümlüdür. Türk halkı bu uğurda gerekirse bütün zorlukları göğüsleyecektir. Türkiye bir katile insan teslim etmez, çünkü bu tavrın ne Türk tarihinde, ne Türk kültüründe, ne de İslam ahlakında yeri vardır.
[I] http://www.goc.gov.tr/icerik3/kitlesel-akinlar_409_558_559
[II] http://www.iha.com.tr/haber-turkiyede-kac-suriyeli-multeci-var-394712/
[III]http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2015/04/turkey-iraq-syria-cost-of-crisis-16-billion.html
[IV] http://www.yazipciziyoruz.biz/index.php?option=com_content&view=article&id=3&Itemid=30
[V] Bilgin, “Türk Romanında Savaş Sonrası Anadolu’ya Zorunlu Göçler” Doktora Tezi, T.C. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, İstanbul, 2006.
[VI] Bakay, Gönül, “İçimizden Biri: Arnavutlar”, IV. Kültür Araştırmaları Sempozyumu, İç/ Dış/ Göç ve Kültür, Işık Üniversitesi Şile, İstanbul, 15 – 17 Eylül 2007.
[VII] http://www.polonezkoy.biz/tarih-boyunca-turkiye-polonya-iliskileri.html
[VII] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13837628.asp