Dünyanın uzak bir köşesinde eski adı Burma olan Myanmar’da Arakanlılara uygulanan şiddet ve baskı politikası tüm dünyanın gözü önünde devam ediyor. Müslümanlara yönelik şiddet olaylarının arttığı bölgede 2012’den bu yana yüz binlerce kişi evini terk ederken, hayatını kaybedenlerin sayısı o günden bu yana binleri geçmiş durumda.
Ülkesini terk eden herkesin ayrı bir hikayesi var. Kimi babasını, kimi eşini, kimi çocuğunu kaybetmiş, sevdikleri insanlar gözleri önünde işkence görmüş, alınıp götürülmüş ve bir daha haber alınamamış, geriye kalanlar ise kaçmak zorunda kalmış.
Arakanlıların bulabildikleri tek çare okyanus. Ve derme çatma tekneler içinde rüzgarın ve dalgaların gücüyle soluğu komşu bir ülkede almaya çalışan insanların özgürlük ve huzura kavuşmak adına aç susuz on günlerce bilinmeyene doğru gerçekleştirdikleri umut yolculuğu…
Bu yolculuk esnasında hayatını kaybeden, üstelik sayıları bilinmediğinden istatistiklere bir rakam olarak dahi geçmeyen isimsiz yüzlerce kişi…
Peki umuda yapılan yolculukları mutlu sonla bitiyor mu? Umutları olan komşu ülkeler Malezya, Tayland ve Endonezya’da özledikleri huzura kavuşuyorlar mı?
Örneğini çok yakın bir zamanda gördük. 10 Mayıs ve sonrasında haftalarca Bengal Körfezi-Hint Okyanusu-Malaka Boğazı rotasındaki onlarca teknede sayıları binlerce olduğu ifade edilen Arakanlılar önce Tayland, ardından Malezya ve Endonezya sınır güvenlik birimlerinin ‘ulusal güvenliklerini’ tehdit ettiği gerekçesiyle zorla okyanus sularına geri gönderildiler. Çoluk çocuk demeden, üstelik tüm dünya kamuoyunun gözü önünde denizin ortasında aç susuz bekletildiler. Onlara sadece Endonezya’nın Sumatra Adası’nın kuzeyinde Açe Eyaleti’nde yaşayan yoksul halk sahip çıktı. Hem de çevre baskılarına rağmen… Ve yardım toplayan öğrenciler, kendi araçlarıyla bölgeye yardımlarını ulaştırmaya çalışan sivil toplum kuruluşları tüm dünyaya bir insanlık dersi verdi.
Peki bu insanlar niçin hem kendi ülkelerinde hem de gittikleri ülkelerde istenmiyor? Maruz kaldıkları bu şiddet yanlısı muamelenin sebebi ne? Aslında bu sorunun cevabı açık; İslam’ı gündelik hayatta yaşamalarını engellemek ve inançların tırmanışa geçmesini önlemek…
Arakanlılar geçenlerde tanık olduğumuz uygulamaların benzerini hep yaşıyorlar. Fakat yine de pek çok kişi kurtuluşu başka ülkelerde görüyor. Gitmek istedikleri ülkelerde daha iyi bir yaşam, daha çok gelir kazanma ümitleri de yok. Çünkü bu ülkelerde de ya insan tacirlerinin elinde köle muamelesi görecek, ya konteynerlerde veya barakalarda insan yaşamına hiç de uygun olmayan koşullarda hayatlarını idame ettirmeye çalışacaklar. Dahası Malezya, Endonezya, Bangladeş ve Tayland, Arakanlı mültecileri bir insanlık sorunu olarak değil, kendilerinin güvenlik sorunu olarak görüyor. Nitekim Tayland ve Malezya’nın sınırlarına yakın bölgelerde ortaya çıkan toplu mezarlarda, suç insan kaçakçıları üzerine atılsa da, yapılan soruşturmalar asıl suçlunun sınır güvenliğinden sorumlu birimler olduğunu ortaya çıkardı.
Fakir Açe halkı Arakanlılara ellerindeki tüm imkanları kullanarak kucak açarken Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) insan haklarından sorumlu komisyonu, Arakan halkına yönelik soykırımı Myanmar’ın iç işleri olarak yorumluyor. Oysa ASEAN kendi bölgesinde gerçekleşen bu vahşi soykırım sorununu çözmek için Myanmar’a baskı yapabilir.
BM’nin 28’inci oturumunda kabul edilen karar tasarısında ise, Myanmar’daki Arakanlı Müslümanlara karşı işlenen sistematik insan hakları ihlalleri ve Arakanlıların zorla yerlerinden edilmeleri kınandı. Peki sadece kınamak veya iç işlerine karışmayız demek bu insanların sorunlarına çözüm getiriyor mu? Elbette hayır.
Arakan’dan kaynaklanan sığınmacı akınını engellemenin kesin çözümü göçe yol açan nedenleri ortadan kaldırmaktan geçiyor. Çünkü göçün ana nedeni insanların can güvenliklerinden endişe etmeleri.
Sorunun çözümü için öncelikle “Myanmar’ın iç işlerine karışmayalım” söylemlerinden vazgeçilmeli. Myanmar yönetimine insanların haksız yere öldürülmesinin, yurtlarından çıkarılmasının, mallarını gasp etmesinin ve işkence yapmasının büyük bir zulüm olduğu uluslararası düzeyde anlatılmalı, gerekirse uluslararası yaptırımlar uygulanmalı. Arakan’da Müslümanlara zulüm yapılmasını desteklemeyen politikacılar, yazarlar da var. Özellikle anayasa değişikliğinin gündeme getirilmesi için çaba sarf eden Pasifist İnsan Hakları Savunucusu Aung San Suu Kyi’nin bu yıl sonuna doğru yapılacak seçimleri kazanması için uluslararası kamuoyunda desteklenmesi çok önemli.
Elbette on yıllar süren baskı politikalarının, Batı’dan tecrit edilmiş bir ülkenin, uluslararası diyaloglara açık bir demokrasiye geçiş yapma sürecini pürüzsüz yaşaması beklenemez. Ancak ülke yetkililerinin de, demokrasi, özgürlük ve insan haklarından yana gerekli adımları atmak için, bu değerleri koruyan uluslararası kriterleri kendisine ölçü alarak ülkede yeni reformlar yapması, Myanmar’ın çoğunluğunu oluşturan Budistlerin Budizm’in temel öğretisi olan sevgi ve hoşgörü temeline geri çağrılması barış ve uzlaşmanın sağlanmasında kilidi açacak anahtar gibi görünüyor.
ASEAN ve BM’nin Myanmar’ın tüm etnik ve dini topluluklarının, demokratik gelişmelerden eşit ve adil bir şekilde faydalanmasında eğitmen rolü üstlenmesi de çok önemli. Ve tabii İslam ülkeleri kendilerinden uzak bir coğrafyada yaşayan din kardeşlerine ağabey elini uzatmalı. Tüm bunların gerçekleşmesi bir hayal değil. Şimdiye kadar çok acılar yaşamış Açe halkının Arakanlılara hiçbir karşılık beklemeden uzattıkları dost el ve onca yoksullarına rağmen yaptıkları yardım ASEAN, BM ve İslam dünyası için itici güç olmalı.
Eğer Arakan’dan gelen sığınmacı akınını durdurmak ve buradaki şiddetin önü kesmek isteniyorsa, artık Arakanlıları sığınmacı olarak zor koşullarda yaşatmak yerine, onları sığınmacı olmaya mecbur kılan koşullarla mücadele etme zamanı gelmedi mi?
Adnan Oktar’ın Arabian Gazette’de yayınlanan makalesi:
http://www.arabiangazette.com/rohingyas-people-of-rakhine-attain-freedom-20150719/