Yalnızca kendi yolunun hak olduğunu düşünen tekçi ve dışlayıcı bir mezhep anlayışının hakim olduğu toplumlarda yaşanan çatışma ve karışıklıkların iç savaşa kadar varabildiğini en son Suriye örneğinde müşahade ettik. Farklılıkların ayrımcılık nedeni olarak görüldüğü ülkeyi dağılma noktasına getiren olayların tek sebebi mezhep kavgaları olmasa da, aynı dine inanan insanların karşılıklı sevgi, saygı ve kardeşliğe dayalı bir toplum oluşturamamaları felaketi körükleyen başlıca nedenlerden biri.
Yalnızca Suriye değil, semavi dinlerin doğum yeri olan ve dünyanın kalbi sayılan Ortadoğu geçtiğimiz yüzyıldan bu yana mezhepsel kavgaların, savaşın, kan ve gözyaşının merkezi. Bölgede yaşanan sorunları tek bir başlık altında özetlemek imkansız olsa da, bölge ülke ve insanlarının aynı dine mensup olmalarına, aynı kitaba, aynı peygambere inanmalarına rağmen birbirlerine mesafeli olmaları, dahası birbirlerini düşman olarak görmeleri Ortadoğu’nun bugünkü atmosferini meydana getiren en büyük sebep.
Çatışma ruhu bölge insanlarının içine öyle işlemiş ki kardeşin kardeşi kırdığının farkında değiller. Dahası kardeş olduklarını dahi unutmuşlar. Ayrılıkları bir yana bırakıp sevgi ve hasretle kucaklaşabilecek ve hep birlikte huzur içinde yaşayabilecekken, dağılmış, paramparça olmuş haldeler.
Oysa Sünni olsun, Şii olsun bütün Müslümanlar pekala tevhid çatısı altında uzlaşabilir, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları kardeşleri gibi görebilir, biraraya gelip güçlerini birleştirebilir, böylece bölgedeki parçalanmanın önüne geçebilir ve akan kanın durmasına vesile olabilirler. Elbette ki Müslüman toplumlar arasında tarihten gelen etnik ve mezhepsel ya da bölgesel veya kültürel temelde bazı anlayış ve uygulama farklılıkları, farklı meşrepler, farklı yorumlamalar, farklı düşünceler olabilir, ama bu farklılıkların hiçbiri birinin diğerine düşman olmasını gerektirmez. Uygulamadaki, düşüncedeki hiçbir farklılık Müslümanları dost olmaktan alıkoyamaz. Hiçbir farklılık İslam aleminin başında bu kadar çok sıkıntı varken Müslümanların birlikte hareket etmelerini engelleyemez. Bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman topluluğun diğerine cephe alması, ortak paydada uzlaşı sağlayamayacak kadar diğerini yabancı, hatta düşman olarak görmesi en başta Kuran’a uygun bir tavır değildir. Zira İslam inancında başka bir mezhebin mensuplarını tekfir ederek düşman addetmenin, farklı düşüncedeki bir insanı öldürmenin hiçbir şekilde yeri yoktur.
Dolayısıyla, üzerlerindeki bombalarla intihar eylemleri gerçekleştirip çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeksizin masum insanların ölümüne sebep olanların, camileri basarak oradaki insanları canlı canlı yakanların ve tüm bunları din adına yaptıklarını iddia edenlerin işlediği haram fiil, Müslümanların arasında sağlanacak barış ve birliktelik ile son bulacak, Müslüman dünyası üzerindeki bu şer ve fesat dağılacaktır.
Allah’tan korkan Müslümanlara düşen, tüm insanlara Allah’ın tecellileri oldukları bilinciyle şefkat ve merhametle yaklaşmak, kendisiyle aynı dine inanan, aynı kitaba iman eden, aynı kıbleye dönüp namaz kılan, aynı peygambere inananları ise ahiret kardeşleri olarak görmek ve onları Allah aşkıyla, tutkuyla sevmektir. Kültürel ve geleneksel farklılıklar ile bazı görüş ayrılıkları nedeniyle kardeşini hor görmekten sakınmak, farklılıkları ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine birliği, beraberliği, ittifakı ilke edinmek ve Müslümanların arasında barışı, kardeşliği yaygınlaştırmaya çalışmak her Müslüman’ın vazifesidir.
Tüm Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, birbirlerini birlik ve beraberliğe teşvik etmeli, ayrılığa düşmekten birbirlerini sakındırmalıdırlar. Bu konunun önem ve aciliyetinin farkına varan tüm samimi Müslümanlar İslam dünyasında sevgi, saygı, merhamet ve hoşgörü temelli bir birliğin inşası için ivediyetle harekete geçmeli, barış yolunda hayırlı girişimlerde bulunmalıdırlar.
Bilinmelidir ki İslam alemi güçlü olmak ve Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, Moro’da, Rohingya’da, Afganistan’da, Patani’de, Kırım’da ve dünyanın daha pek çok yerinde zulüm ve baskı altında yaşayan, kendi topraklarında ölüm korkusuyla yaşayan, soykırımlara, katliamlara, işkencelere maruz kalan Müslüman kardeşlerini kurtarmak istiyorsa birlik olmak zorundadır. Allah’ın rızasına uygun olan, bütün Müslümanların mezhep ayrımı yapmadan ve hiçbir görüş farklılığı gözetmeden biraraya gelmeleri, akan kanın durması, anarşinin, terörün son bulması, yeryüzüne huzur ve güvenliğin hakim olması için el ele vermeleridir.
Hiç kuşku yok İslam dünyasının birlik olma vakti çoktan gelmiş bulunmaktadır. İttifak olup birlik ve beraberlik içinde hareket ettiklerinde bütün Müslümanlar kurtuluşa erecek, İslam alemi Yüce Rabbimiz’in izniyle huzurlu, aydınlık, barış dolu günlere kavuşacak, İslam alemi üzerindeki fitne kaybolup gidecektir.
Umuyoruz ki dinimizin barış ve kardeşlik dini olduğu göz önünde bulundurularak tüm ayrılıklar ve düşmanlıklar bir kenara bırakılır, farklılıkların yol açtığı sevgisizlik, uzaklık, kavga ve çatışmalar ortadan kaldırılır, tüm İslam aleminde Asr-ı Saadet dönemi gibi aydınlık ve müreffeh bir dönem başlar.
Adnan Oktar’ın Iran Daily’de yayınlanan makalesi: