11 Eylül’den beri İslam Dünyası’na yönelik askeri operasyonlar bir türlü sona ermedi. Afganistan ve Irak işgal edildi. 3 milyona yakın Müslüman can verdi. Libya aylarca bombalandı. Bir zamanların refah ülkesinde, bugün halk yemek bulmakta zorlanıyor. Suriye toprakları 5 senedir her gün bombalanmakta. 600.000’den fazla insan canını kaybetti. 6 milyon Suriyeli de evini ve topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Yemen, Şii-Sünni savaşının içine itildi. İran’da yeşil devrim adıyla yaşanan sokak çatışmalarını, Türkiye’deki başarısız darbe girişimini, Mısır’daki başarılı darbeyi, Bahreyn’de zor engellenen Şii-Sünni iç savaşını, savaş kıyısına kadar gelen Suudi Arabistan-İran gerginliğini de göz önüne aldığımızda İslam Dünyası’nın nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu kolayca anlaşılmakta.
Musul’da başlayan askeri operasyon da bu tehlikeyi bir üst seviyeye çıkarttı. Ağırlıklı olarak Şii milislerden oluşan silahlı bir gücün 1 milyonluk Sünni bir kente operasyon yapması tüm bölgeyi kolayca sarabilecek bir mezhep savaşının fitilini tutuşturabilir.
Ortadoğu birkaç bin yıllık tarihi ile medeniyetlerin beşiğidir. 3 büyük dinin merkezidir. Onlarca millet yaşamaktadır. Ortadoğu’nun herhangi bir şehrini tarihinden bağımsız olarak değerlendirmek büyük bir hata olacaktır. 4500 yıllık bir tarihe sahip olan Musul da kadim bir şehirdir. Günümüzden 1400 yıl önce Müslüman olmuştur. Bundan 1000 sene önce, Selçuklu İmparatorluğu’nun sınırları içine girmiştir. 500 yıl evvel de Osmanlı toprağı haline gelmiştir. O tarihten İngilizler tarafından işgal edildiği 1918 yılına kadar, Osmanlı’nın Musul Vilayetinin başkenti olmuştur.
Bugünkü Ortadoğu sınırları İngiltere tarafından çizilen sınırlardır. Bu sınırlar asırlarca birlik içinde yaşamış insanların arasında mayınlı araziler, dikenli teller koymuştur. Bu bölgelerden biri olan Musul’un nüfusu da Türkler ve Kürtlerden oluşmaktadır. Musul Vilayeti bugünkü Kuzey Irak Kürt yönetimi topraklarını da içine alan 90.000 km2 bir alana yayılmıştır.
Musul, petrol yataklarına sahip olduğunun anlaşılması ile İngiliz emperyalizminin ilgi alanına girmiştir. 1. Dünya savaşı sonrasında Mondros barış anlaşmasına aykırı olarak işgal edilmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlendiği Lozan Anlaşması’nda Musul konusu sonuca bağlanamamıştır. 1926 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’nın ise günümüze etki eden 2 maddesi vardır. Türk Devleti anlaşmayı imzalarken bu iki konuya şerh düşmüştür. Türkler ve Kürtlerden oluşan Musul halkı Arap Irak devleti içinde azınlık olacaktır. Bu nedenle azınlık haklarının korunması Türkiye’nin imza şartlarındandır. Ayrıca anlaşmaya göre Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulması durumunda Türkiye Birleşmiş Milletlere başvurup Musul bölgesi için kendi geleceğini tayin etme referandumu isteyebilecektir.
Bugün Türk Devleti’nin temel politikası da bölgedeki Türkler, Kürtler ve sonradan yerleşen Sünni Araplar dahil tüm halkların haklarını korumaktır. Ayrıca komünist bölücü örgüt PKK bölgede faaldir. Türk istihbaratının elinde Musul’a saldıran Irak Ordusu’nun içinde 3500 PKK militanı olduğuna dair bilgiler vardır. Türk yönetimi, operasyon sonrası Musul’da, PKK-Şii milis ortaklığında kurulacak bir yönetimin bölgeyi ateşe sürükleyeceğini öngörmektedir. Bu haksız bir öngörü değildir. Türkiye böyle bir oldu-bittiye izin vermemek için söz sahiplerinden olmak istemektedir. Şii milisler daha önce ele geçirdikleri Felluce ya da Tikrit gibi Sünni şehirlerde geniş çaplı katliamlar yapmıştır. Katliamlar karşısında kendini korumak için örgütlenen Sünni halkın bir kısmı daha sonra IŞİD’e temel oluşturmuştur.
Irak’ta 1,5 milyon kişinin can verdiği iç savaş ABD ve İngiltere önderliğindeki koalisyonun yanlış politikalarının bir sonucudur. Bölge kanlı mezhep savaşlarının içine itilmiştir. Bugün hala intihar bombaları patlamakta, suikastlar, sivil katliamları birbirini kovalamaktadır. Büyük askeri üstünlüğüne rağmen 85 ülkeden oluşan koalisyon barış getirmekten çok uzaktadır. Birçok devlet kendi ekonomik çıkarlarını masum Irak halkının canının önünde tutmaktadır.
Musul’dan sadece 500 km batıda, Akdeniz sularında, 7 uçak gemisi, yüze yakın savaş gemisi ve on binlerce koalisyon askeri konuşlanmıştır. Bu gemilerden atılan füzeler, kalkan uçaklar Suriye ve Irak’ı bombalamaktadır. Bölgeye barışın nasıl geleceği ile ilgili ortada somut hiçbir plan yoktur. Türkiye bu nedenle kendi inisiyatifi ile sivil ölümlerini engellemeye yönelik tedbirler almaktadır. Bölge Türk Devleti’nin aklı selimine ve tarihi tecrübesine ihtiyaç duymaktadır.
Suriye İç Savaşı nedeniyle 3 milyon Suriyeli Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Bugün Türkiye’nin bütün şehirlerinde Suriyeli misafirler vardır. Türkiye topraklarına 50 km mesafedeki Halep şehrinin düşmesi ile yüzbinlerce Haleplinin benzer şekilde Türkiye’ye doğru yola çıkacağı düşünülmektedir. Benzer bir tehlike Musul için de geçerlidir. Musul şehir merkezi Türkiye’ye sadece 100 km’dir. Musul’da çatışmaların uzaması ve sivil katliamlarının durdurulamaması durumunda Musul ve hemen yakınındaki Telafer’deki sivillerin sığınacağı tek yer yine Türk toprakları olacaktır. Türkiye bu kardeşlerine kucak açmaya taliptir.
Musul operasyonu ile birlikte Irak merkezi hükümeti ile Türkiye arasında bir çatışma havası oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa Irak ve Türkiye bölgenin iki dost Müslüman ülkesidir. Musul’un Türkiye ile Şii Irak hükümeti arasında bir çekişme konusu olarak kaldığı ve bu nedenle bir mezhep savaşına sebep olacağı iddiası her yerde dillendirilmektedir. Türkiye, mezhepçi bir siyasetle olayları değerlendirmemektedir. Türkiye inancı ve mezhebi ne olursa olsun tüm mazlumların koruyucusudur. Planın ikinci aşamasında ise bu suni argümana dayanılarak koalisyon kuvvetlerinin Musul’da kalmaları gerektiği savunulacaktır. Hatta Musul’un uluslararası gözetimde özerk bir bölge haline getirilmesi de planlanmaktadır. Yani bölgenin 100 yıldan beri gizli sahibi İngiliz Derin Devleti Musul’u kendi hakimiyetinde özerk bir bölge haline getirmek istemektedir. Ortadoğu’nun göbeğinde böyle bir özerk ve zayıf yapının yüzyıl daha sürecek bir savaşı getireceği açıktır.
Bu planı bozmanın yolu bölge halklarının ittifakıdır. Rusya, Türkiye, İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, hatta İsrail asgari ortak noktalarda birleşip safları sıklaştırmalıdır.
Adnan Oktar’ın New Straits Times & News Rescue’da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/11/184906/hidden-agenda-behind-mosul-op
http://newsrescue.com/hidden-agenda-behind-mosul-op/