Dünyadaki Tüm Kaynaklar Sevginin Öğretilmesi İçin Kullanılmalıdır

0
213

Ortadoğu’da son dönemlerde artarak devam eden mezhep taassubunun meydana getirdiği şiddet, ilk defa bu derece acımasız boyutlara ulaşmıştır. Aynı dinin aynı ortak temel değerlerine inandıkları halde, İslam’ı farklı yorumlayan mezheplerin kendi aralarındaki çatışmaları elbette kabul edilemez bir durumdur. İslam aleminde yaşanan böylesine bir sevgisizlik ve çatışma ruhu, en başta İslam inancıyla hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Bunun yanı sıra, ortaya çıkan bu tablo hem bölge hem de dünya için büyük bir tehdit de oluşturmaktadır.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde yaşanan mezhep çatışmalarının oluşturduğu bu tehdidin bertaraf edilmesi elbette çok önemli ve aciliyetlidir. Ancak bu ciddi problemin çözümünde kullanılacak yöntemlerin akıllıca seçilmesi de gerekmektedir.

Çatışma ve Sevgisizlik Ortamının Çözümü Şiddet Olamaz

Bazı strateji uzmanları, Ortadoğu’daki kardeş kavgalarının, bölgedeki mevcut diktatörlük rejimleriyle ortadan kaldırılabileceği gibi bir yanılgıya kapılmaktadırlar ki, bu elbette kabul edilemez bir görüştür. Açıktır ki bu diktatörlükler, şiddeti ortadan kaldırmaktan çok, şiddetle şiddeti bastırmaya çalışan, derin devlet terörü ve mafya yöntemleriyle insanları aşırı radikal bir yapıya sürükleyen en akılsız ve gaddarca sistemlerdendir. Bu baskıcı yapı, insanları daha büyük bir kin, nefret ve sevgisizliğe itmekte, hatta şuuru tamamen kapanan kimi insanların, terörü dünya geneline taşımalarına bile neden olmaktadır.

Oysa, dünyada şiddeti önleyecek güç, bütün insanların fıtratında olan sevgi, şefkat ve merhamet gibi duyguların, inananlar için de 3 büyük dinin özünde olan aynı değerlerin ön plana çıkarılmasıdır.

Terörü yok edecek olan unsurlar sevgi, kardeşlik gibi değerlerdir; baskı, şiddet ya da zulüm değildir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, terörün felsefi alt yapısının, eğitimle ve bilimsel delillerle ortadan kaldırılması şarttır.

Terör ve şiddetin felsefi alt yapısı incelendiğinde, karşımıza sevgisizliğin ve nefretin yaygınlaştırılmasını sağlayan Darwinist-materyalist mantık çıkar. Bu gibi mantıkların etkisinde kalmış toplumlarda iyilik, şefkat, fedakarlık gibi güzel ahlak özellikleri, sanat ve estetik anlayışı yok  olur. Sevgi olmayınca, muhabbet, dostluk, kardeşlik olmaz. Fikre ve düşünceye tahammül olmaz. Müthiş bir öfke, kin, nefret ve sevgisizlik insanların kalbini yakıp kavurur. İşte bu olumsuzlukları engellemek için Darwinizm’in geçersizliğinin bilimsel delileriyle anlatılması, yoğun bir sevgi politikası izlenmesi, kardeşliğin, barışın öneminin anlatılması ve toplumların bu konuda eğitilmesi şarttır. Kararlı ve ciddi bir eğitim politikası ile dünyadaki kargaşanın temelini oluşturan sevgisizlik yeryüzünden silinip atılacaktır.


Sevgisizliğin Çözümü Kuran’daki  Doğruların Herkese Anlatılmasıdır

Kuran’da insanlar, ilme, araştırmaya, kainatı tanımaya, düşünmeye, yazmaya ve okumaya teşvik edilmiş, ayrıca tek bir masum canı dahi almanın bütün insanlığı yok etmekle eşdeğer olduğu anlatılmıştır. Dolayısıyla bir terör örgütünün ‘İslam’ adı altında cinayet işlemesi, kargaşa çıkarması İslam ahlakına uygun değildir. İşte bu gibi yanlışların anlatılması ve tüm dünyaya gerçek İslam’ın tanıtılması çok önemlidir.

Bu yapıları şiddetle bastırmaya çalışmanın ise imkansız olduğu ortadadır. Ancak geri kalmış toplumlar hem kitlesel hipnoz, hem şiddet korkusu ve hem de uydurulmuş hurafelerin etkisiyle kendilerini bir şiddet sarmalının içinde bulmaktadır.

Dolayısıyla huzursuzluğun bitmesi için şiddete karşı şiddet uygulanması hiçbir şekilde çözüm değildir. Bunun yanında çözüm, yönetimleri halkların kendi kanaatine bırakmayıp, demokrasiyi askıya almak da değildir. Tek çözüm, toplumlara din ile ilgili olarak hakim olan yanlış kanaatleri, bağnaz düşünceleri değiştirmektir.

Nitekim, çatışmalara neden olan “bağnaz düşünce sahipleri”, dinde hiçbir yeri olmadığı halde şiddeti, dine dayandırmaktadırlar. Oysa şiddetin kaynağı, yalnızca bu kimselerin bağnaz anlayışlarıdır. Gerçek İslam, barış, huzur ve kardeşlik dinidir.  Dolayısıyla şiddeti önlemek için önce bu bağnaz felsefenin ortadan kaldırılması, söz konusu yanlış mantığın değişmesi gerekmektedir. Bu da, başta tüm İslam alemini kapsayacak şekilde yapılacak anti-bağnaz bir eğitim seferberliği ve bilinçlendirme faaliyeti ile sağlanabilir. Bunun için, bu faaliyeti yürütebilecek donanım ve iradeye sahip manevi bir lider, örnek bir model gerekmektedir.

Konuyu ekonomik ve teknik açılardan ele aldığımızda ise, radikal oluşumları sindirip etkisiz hale getirmek için harcanacak enerji ve paranın, alınacak askeri tedbirlerin de hiçbir güç tarafından karşılanamayacağını görürüz. Son dönemdeki küresel ekonomik kriz de göz önüne alındığında, dünyanın her tarafını karakol haline getirmektense, bazı insanların zihinlerindeki yanlış inançları değiştirmenin daha kesin bir çözüm olacağı ortadadır. Ayrıca silahlanmaya harcanan paraların kardeşliğin pekişmesine harcanmasının daha akılcı bir yol olduğu da açıktır.

Türkiye Her Yönüyle Model Olabilecek Bir Ülkedir

Laik, demokratik bir hukuk devleti olarak İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan Türkiye Cumhuriyeti’nde çatışma ruhu ve şiddet felsefesi asla galip gelememekte, halkımızın sevgi ve hoşgörüsünü yenememektedir. Türkiye bu manada İslam ülkeleri arasında göze çarpan tek model devlettir. Çünkü Türkiye, klasik geleneksel İslam anlayışını değil modern yapıyı, bağnazlık ve tutuculuğu değil aklı selimin galip geldiği bir felsefeyi kendisine şiar edinmiştir. Bu yüzden güvenilirdir. Türkiye’nin öncülüğünde ülkelerin birleşmesi ve bir İslam Birliği’nin gerçekleşmesi tüm bölgede huzura vesile olacaktır. Türkiye, modern, sevecen ve makul yapısıyla İslam alemindeki kargaşa ve huzursuzluğa sebebiyet veren yapıların yenilmesini ve cennet gibi bir ortamın oluşmasını sağlayabilecek kapasitede bir ülkedir. Birçok Batılı analist de bu gerçeği dile getirmekte ve Ortadoğu için geçmişte başarı kazanan makul örnekler üzerinde durmanın akılcılığından bahsetmektedirler.

Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde katıldığı bir konferansta bir konuşma yapan Dilbilimci, düşünür Prof. Dr. Noam Chomsky, “Belki öyle bir gün gelecek ki, bir seyyahın serbestçe Kahire’den Bağdat’a, oradan da İstanbul’a gideceği günlere geri döneceğiz. İnsanların mahalli yönetimlerle yönetimi üstlendiği günlere döneceğiz. Osmanlı’nın o günleri bize ders olacak. Belki bölgedeki herkes için daha iyi bir hayat olacak.” demiştir.

Burada anlatılan, tüm kavga ve çatışmalardan arındırılmış bir bölgenin varlığının mümkün olduğu ve Türkiye’nin miras aldığı kültürde bu ideali başardığıdır.

Türkiye’nin 2.500 yıllık köklü bir kültüre sahip olduğu tarihinde; Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar başta olmak üzere, tüm bölge halkları huzur ve kardeşlik içinde yaşamıştır. Avrupa’dan dışlanan Yahudilere, bundan 520 yıl önce, yine Osmanlı kucak açıp, onları kendi topraklarının en gözde yeri olan İstanbul’a yerleştirmiştir.

Chomsky’nin Osmanlı döneminden alınacak dersler olduğunu belirten bu konuşmasının birçok benzerleri mevcuttur. Örneğin, İsrail Dışişleri eski Bakanlarından Abba Eban bir konuşmasında, Romalılardan ve her istilacıdan sadece zulüm, kan ve işkenceye layık görülen Kudüs ve Yahudi halkının ancak ve ancak Osmanlı döneminde, insanca yaşamanın, eşitliğin ne demek olduğunu ve huzur tadının ne anlama geldiğini öğrendiğini belirtmiştir. (İlhan Bardakçı, “Biz Hiç Irk Olmamışız”, Tercüman, 7 Mayıs 1983)


Bağnazlığı İslam Diye Dayatmak Zulümdür

Saf vahye dayalı İslam, bağnaz zihniyetin tam aksine ultramodern bir anlayıştır. Allah biz Müslümanlardan, dünyada cennete benzeri bir model oluşturmak için gayret etmemizi ister. Her şeyin en iyisini, en güzelini hedeflememizi ister. Vicdanlı, sevgi dolu, şefkatli, merhametli, nezaketli, bakımlı, temizlikte en ileri olmamızı emreder. Sosyal adaletin, eşitliğin en mükemmel uygulaması İslam’da vardır.

İslam dinini yaşayan bir Müslüman, insan sevgisiyle doludur; her inançtan insanı şefkatle kucaklar. Yüce Allah’ın tüm yarattıklarını, başta insanlar olmak üzere, tüm varlıkları; bitkileri, hayvanları sever. İltifatkar, gönül alan, ince düşünceli, klas, kaliteli ve görgülüdür. Olgundur. Laiklikten, ileri demokrasiden ve alabildiğine özgürlüklerden yanadır.

İslam dininde kimseye baskı yoktur. Kimseye kendi ahlak anlayışını, yaşam şeklini dayatma, kimsenin inancına karışma, baskı ve zorlama yoktur. Bilimin en üst seviyesi, sanatın, estetiğin, müziğin, resmin, heykelin en güzeli vardır. İslam Allah aşkıdır, güzel ahlaktır, sıcak bir dostluktur, muhabbettir, akılcılıktır, kalitedir, temizliktir, güzel kokudur, özgürlüktür, barıştır, huzurdur. İslam, dünyayı aydınlatan ışıktır. Maddi ve manevi güzelliklerde en ileri noktanın hedeflenmesi ve yaşanmasıdır. İslam ahlakı budur.

Gençler Peygamberlerimizi Kendilerine Örnek Almalıdırlar

Hz. Adem (a.s.), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak (a.s.), Hz. Yakup (a.s.), Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.), tüm peygamberler dönemlerinin en seçkin, en kaliteli, en aydın, modern üstü modern insanları olmuşlardır. Bulundukları ortama nur saçmış, hem gözlere hem gönüllere hitap etmişlerdir. Giyimleri, bakımları, zevkleri, akıllarının ve üsluplarının güzelliği kıyamete kadar tüm insanlığa örnektir.

Bugün sadece Mısır, Suriye, Fas, Tunus, Cezayir değil, tüm İslam ülkelerinin sahabe İslam anlayışına yani ultramodern olan, gerçek İslam modeline çok ihtiyacı vardır. Ülkemizde de gençlik artık bağnazlığı değil, kaliteli Müslüman anlayışını görmek istiyor. Bağnaz zihniyetin boğuculuğuna, ağırlığına fikren karşı olan, modern İslam’ı benimseyen bir neslin var olması çok güzel bir gelişmedir. İnşaAllah İslam’la hiçbir ilgisi olmayan bağnazlık hakkında insanların bilgisi arttıkça, yıllardır Müslümanların ezilmesine, acı çekmesine sebep olan bu oyun tümüyle bozulacaktır. Güzel dinimiz İslam’ın insanlara sunduğu güzellikler, içten gelen bir istekle ve sevinçle benimsenecektir.

Kuran’ı Yeterli Görmemek Büyük Bir Fitnedir

Bugüne kadar, bir kısım çevreler de fırsattan istifade ederek, Müslümanları bağnaz zihniyetin hakim olduğu olumsuz bir imaja hapsetmeye çalışmışlardır. Bu yanlış imajda laiklik, özgürlük, demokrasi, bilim, sanat, müzik, estetik, kalite gibi güzel olan her şey, sözde İslam’a zıt gibi gösterilmeye çalışılmıştır.

İçerisinde bulunduğumuz bu dönemde ise, artık bu oyunun yavaş yavaş bozulduğunu ve İslam’ın nurlu yükselişini görüyoruz. Çünkü İslam dini iyi insanlarındır, bağnazların değildir. Bağnazlar gerçekte kendi oluşturdukları batıl dine uyarlar ve İslam dinini –haşa- yalnızca kullanmaya çalışırlar. Bu oyunu kökten bozmak için biz inananlara düşen sorumluluk, Kuran’ın güzel ruhunu insanlara tanıtmak ve en güzeliyle yaşayarak örnek olmaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here