PYD ile PKK Arasında Hiçbir Fark Yoktur, İkisi de Terör Örgütüdür –

0
180

Öcalan’ın Emriyle ve Baas Rejimi’nin Desteğiyle Kurulan PYD

Suriye Baas rejimi PKK ve Abdullah Öcalan’ın her zaman koruyucusu olmuştur. 1978’de PKK’nın kuruluşunu ilan etmesinden kısa bir süre sonra, 1979’da, Öcalan’ın sığındığı ülke Suriye idi. Türk Devleti’nin ısrarlı uyarılarına rağmen Baas rejimi örgütün güçlenmesi için her türlü desteği verdi. Türkiye’de sayılamayacak kadar çok kanlı eyleme imza atan teröristlerin büyük kısmı Suriye’deki kamplarda yetişti. Öcalan’ın en önemli destekçilerinden biri hiç kuşkusuz Baas rejiminin eli kanlı istihbaratı El-Muhabarat idi.

Suriye 1999 yılında, Türk devletinin manevi baskısı sonucunda, Öcalan’ı ülkeden çıkardı. Örgüt ise El-Muhabarat’a emanet edildi. Teröristlerin bir kısmı Kuzey Irak’a ve Kandil’e geçti. Geride kalanların ne olacağını ise Baas rejimi organize etti. El-Muhabarat’ın yönlendirilmesiyle yeni isimle bir yapı kurularak, örgütün hem maddi varlığı hem de elemanları bu yapının denetimine bırakıldı. İşte bugün Demokratik Birlik Partisi yani PYD olarak bilinen hareket, o günlerde El-Muhabarat’ın bizzat oluşumuna destek verdiği, Öcalan’ın örgütünün bizzat kendisidir.

PYD resmi kayıtlara göre ise 2003 yılında kuruldu. İdeolojik lider olarak Öcalan’ı gördüğünü, yasal yönetim olarak ise Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi)’e bağlı olduğunu açıkladı. Eş başkanlık sistemini kullanan PYD’nin bir başkanı Öcalan’la aynı sofrayı paylaşan Salih Müslim, diğer başkanı ise PKK’nın merkez üssü konumundaki Kandil’de yaşayan kadın militanlardan Asya Abdullah’tır. Salih Müslim PYD’nin, Avrupa’da ve diğer ülkelerde görüşmeler yürüten, basına demeçler veren görünen yüzüyken, Asya Abdullah PYD’nin -Kandil’deki- gerçek yöneticisidir.

Tüm bu gerçeklere rağmen, PKK ile arasında sadece ideolojik bağ olduğunu iddia eden PYD’nin doğru söylemediğinin önemli bir somut delili daha vardır: PYD, KCK’nın şemsiyesi altında olan bir harekettir. KCK ise Avrupa ve Ortadoğu’daki tüm PKK yapılarının üst kuruluşudur. PKK ve PYD’yi de içine alan sözde konfederal devlet yapısının, yani Bağımsız Komünist Kürdistan hayalinin tasarlanmış tüm devlet organlarını temsil eden organizasyondur. KCK yürütme konseyi bu sözde bağımsız Komünist Kürdistan devletinin yürütme erkini temsil eder, örgütün sözde hükümetidir. PKK ve PKK’nın alt birimleri olan tüm silahlı gruplara ve bölgedeki tüm örgütlenmelere hükmeder. Bu şemsiye altındaki örgütlerden biri de PYD’dir. Dolayısıyla PYD sadece ideolojik olarak değil, yapısal ve maddi olarak da tam anlamıyla bir PKK uzantısıdır, PKK’dan hiçbir farkı yoktur.

YPG, Kandil’de Eğitilen PKK’lı Teröristlerden Oluşmaktadır

PKK safında eylem yapan çok sayıda Suriye kökenli militan vardır. Bunlar Türkiye’deki eylemlere de katılmışlardır. PYD ve PKK silahlı güç olarak da iç içe geçmiş iki yapıdır. PKK içinde eylem yapan Suriye kökenli militanlar, PYD’nin silahlı gücünün de çekirdek yapısı olmuştur.

PYD’nin silahlı gücünün adı YPG (Halk Koruma Birlikleri)’dir. 5 ila 10 bin militanı olduğu tahmin edilen YPG’nin militanlarının neredeyse hepsi Kandil’de hem ideolojik hem silahlı eğitim almıştır. YPG militanlarının gerçek yöneticisi Kandil’deki PKK liderleridir. YPG’ye katılan yeni militanlar, önce Kandil’de Marksist Leninist Stalinist ideolojik eğitim alır. Bu eğitimin ardından silahlı eğitime geçilir, Kandil’deki PKK liderleri temel askeri eğitimi verir. Daha sonra ise Afrin, Kobani ve Cezire’de kurulmuş olan askeri akademilerde eğitime devam edilir.

Kobani’nin IŞİD tarafından ele geçirilmesi sırasında YPG militanları arasında çok sayıda PKK yöneticisi olması da göz ardı edilmemesi gereken önemli bir durumdur.

PYD, Suriyeli Kürtleri Acımasızca Ezmiştir, Kendisinden Farklı Düşünenleri Yok Etmiştir

Batı basınında pek yer bulmayan hakikatlerden biri de, Kürt halkının PYD zulmünden kurtulmak için komşu ülkelere sığınmasıdır. Kuşkusuz PYD’nin en zalim yönlerinden biri Esad rejimi ile ittifak etmesidir. Zira bu ittifak, bölge Kürtlerinin büyük acılar yaşamasına sebep olmuştur. Baas rejimiyle anlaşarak Kuzey Suriye’de demokratik özerklik ilan ettiğini duyuran PYD’nin bu adımın öncesinde ve sonrasında muhalif ve dindar Kürtleri yok etmeye yönelik faaliyetleri bilinmektedir. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 50 bin Kürt PYD baskısından kaçarak Kuzey Irak’a sığınmıştır. Benzer şekilde Türkiye’ye Suriye’den ilk gelen mülteci gruplarından biri de Haseke’de PYD zalimliğinden kurtulmak isteyen Kürtler olmuştur.

Ünlü düşünce kuruluşlarından biri olan Crisis Group, PYD’nin kendi ideolojisine inanmayan, dindar, sıradan Kürt halkını nasıl acımasızca ezdiğini son hazırladığı raporla ortaya koymuştur. Önde gelen insan hakları örgütlerinden biri olan HRW (Human Rights Watch) da Kuzey Suriye ile ilgili bir rapor hazırlamış; PYD’nin muhalifleri haksız yere tutukladığını, sorgulama sırasında ağır işkence yaptığını, cezaevlerinin haksız yere tutuklanan muhaliflerle dolu olduğunu ortaya koymuştur. YPG tarafından öldürülen muhalif Kürtlerin sayısı ise bilinmeyecek kadar çoktur. Örneğin, Barzani yanlısı Kürt Partisi’nin 3 üyesinin göz altına alınması üzerine yapılan gösteriyi, PYD halkın üzerine ateş açarak dağıtmıştır. Uçaksavarlar halkın üzerine ateş açmak için kullanılmış, 10 kişi hayatını kaybetmiş, onlarca kişi de yaralanmıştır. Bu gibi toplu katliamların yanı sıra PYD’liler tarafından evlerinden alınıp götürülen ve akıbeti bilinmeyen veya sokak ortasında vurulan yüzlerce Kürt vardır.

Nasıl ki PKK ve ona bağlı olan silahlı kolu HPG Türkiye’de terörist faaliyetler yapmakta ise PYD ve onun silahlı militanlarını oluşturan YPG de Kuzey Suriye’de terör estirmektedir.

Dolayısıyla Öcalan’ın “konfederal demokratik özerklik” diye isimlendirdiği modelin gerçekte Marksist Leninist Stalinist fikirlere dayalı bir diktatörlük olduğu asla göz ardı edilmemelidir. Bazılarının bilgisizlikten, bazılarının ise bölgedeki derin planları gerçekleştirmek hayaliyle destekledikleri PYD (ve elbette PKK), Kürtlerin başındaki en büyük beladır. Unutmamak gerekir ki, Marksist Leninist Stalinist ideolojiyi temel alarak hareket eden bir yapılanmadan “demokrat” bir yönetim çıkmaz, sadece proletarya diktatörlüğü çıkar.

“PYD Ayrı PKK Ayrı” Safsatası Gerçeği Yansıtmaz

Mafya bir yere baskın yaptığında cinayeti işleyen de, kapıda bekleyen de, arabayı kullanan da aynı suçu işlemiş olur. Hepsi aynı suça ortaktır ve aynı mafya örgütünün üyesidir. Dolayısıyla Öcalan’a bağlı hareket eden tüm gruplar da aynı terör örgütünün birer parçasıdır ve işlenen insanlık suçundan sorumludur.

Bütün bu terörist örgütlerin niyeti asla “masum halkı korumak” değildir. Örgüt ve uzantıları tarafından demokrasi adına yapılan tüm açıklamalar, Marksist Leninist Stalinist bir dikta rejimi kurabilmek için gerekli desteği kazanabilmek adına kullanılan bir taktiktir. Kobani’de yapılan mücadele de Baas rejimi tarafından adeta kendilerine hediye edilen ve üzerinde proleterya diktatörlüğü kurulmaya başlanan toprağı kaybetmeme gayretidir.

Kobani’deki ve bölgedeki masum Kürt halkını koruma görevi, komünist teröristlere ait olamaz. Eğer bir koruma görevi olacaksa bu Türkiye’ye aittir. Nitekim Kürt kardeşlerimiz de bu eşkıya grubundan kurtulmak için Türkiye’ye sığınmışlardır. Türkiye’nin merhameti ve adaleti tüm bölge halkları için bir güvencedir.

Kobani’de Akan Kan Ne Silah Yardımıyla Ne de Halkın Türkiye’ye Mülteci Olarak Sığınmasıyla Durmaz. Tek Çözüm Eğitime Dayalı Fikri Mücadeledir

İster ideolojik kökenli, isterse din referanslı bağnaz zihniyette olsun tüm örgütler şiddet kullanarak felsefelerini hâkim kılmayı amaçlamaktadırlar. Farklı niteliklerde de olsa hepsi bir fikri alt yapıya sahiptir. Uyguladıkları terörist eylemlerin tamamı bir fikre dayanmaktadır. PKK gibi terör örgütlerinin ideolojik kökenli terörist hareketlerini önceden durdurabilmek için gençlere komünizm ve faşizm gibi akımlar öğretilmeli, ancak bunlarla birlikte mutlaka bilime dayalı cevaplar da anlatılmalıdır. Bütün bu ideolojilerin sahte olduğu ispatlandıktan sonra gençlere Allah sevgisi anlatılmalı ve bu sahte düşüncelere olan körü körüne bağlılık sona erdirilmelidir.

IŞİD gibi İslam adını kullanarak şiddet uygulayan örgütlere ise Kuran’a göre Müslümanların insanları İslam ahlakına baskı ve zor kullanarak değil, sadece güzel söz ile davet etmesinin farz olduğu anlatılmalıdır. Bütün Müslümanlara şiddetin hak arama yöntemi olmadığı ve bunun İslam ahlakına tamamen aykırı olduğu hatırlatılmalıdır. Terörist eylemler ile İslam ahlakının savunulamayacağı bilakis İslam düşmanlarının sayısını arttıracağı için Müslümanlara daha çok zarar vereceğine dikkat çekilmelidir. Eğer konu tam anlatılırsa eylemleri yapan terörist için yaptıklarının bir anlamı kalmayacaktır.

Unutmayalım! Terörü bitirmenin yöntemi çok kolaydır. Bunun için okullarda öğrencilere terör örgütlerinin fikri alt yapısını hedef alan dersler verilmeli, kitaplar ve yazılar okutulmalı, konferanslar ve akademik toplantılar düzenlenmelidir. Ancak bu şekilde terörizm yeryüzünden tamamen silinebilir. Böyle bir yöntem, terörizm bataklığının hiç ortaya çıkmamasına vesile olur.

PYD ve PKK’nın Asıl Hedefi Dindar Kürt Halkını Yok Etmektir

Kürtleri koruduğu bahanesiyle silah yardımı yapılan bu örgütler, aslında Kürt köylerini ele geçiren her an adam öldürmeye hazır psikopat katillerden oluşmaktadır. Bunlar Kürt halkını korumazlar, tam tersine halkı belaya sürükleyen, Allah’tan korkmayan, mazlum Kürt halkına musallat olan kirli bir mafya topluluğudur. Halkın Kobani’den kaçışının en önemli sebebi YPG-PYD’nin baskıcı ve saldırgan tavırları ve halkı canlı kalkan olarak kullanmak istemesidir. YPG-PYD Kobani’deki sivillerin yediklerinden içtiklerine, kazandıklarına ve hayat şekillerine kadar her yaptıklarına büyük bir baskı uygulamaktadır.

Sürekli İslam, Kuran ve İslami değerler aleyhinde konuşmalar yapan, insanların namazlarına, oruçlarına karışan, dini değerlerle, namazla kendilerince alay eden bu eşkiya topluluğu orada yaşayan dindar annelerimize, genç kızlarımıza yönelik zorba uygulamalar yapmaktadırlar. Bu eşkıyalar yıllardır Kürt kardeşlerimizin üzerine bir kabus gibi çöktüler. Kürt kardeşlerimiz yıllardır Esad rejiminden dahi çekmediğini PYD-YPG gruplarından çekmektedir. Dolayısıyla bazı basın kuruluşlarının PYD’yi terörle mücadele eden güç gibi göstermesi çok büyük bir hatadır.

Komünist bir devlet kurma hedefi olan PYD için Kobani’deki dindar Kürt halkını sindirmek, bunun için Kürt ve Müslüman kanı akıtmak çok büyük bir sevinç meselesidir.  ABD başta olmak üzere bazı Batılı ülkelerin PYD ve onun askeri kanadı olan YPG’ye yaptıkları silah yardımı ise aslında oradaki kardeşlerimizi korumamakta tam tersine bu terörist örgütlerin mazlum halk üzerindeki baskısını arttırmaktadır.

Bu noktada IŞİD’in masum Kürt halkıyla bir davası olmadığının altını çizmek gerekir. IŞİD halkı değil, Marksist ve dinsiz bir örgüt olan PKK’yı ve onun uzantısı olan PYD ve YPG’yi vurduğunu söylemektedir. Dolayısıyla Kobani’de yürütülen savaş IŞİD ve masum Kürt halkı arasında değil, Allah’sız, Kitapsız komünist bir örgüt olan PYD arasındadır. Bu, elbette IŞİD’in haklı olduğu anlamına gelmez. Kanın kanla temizlenmesi mümkün değildir. Fakat Batılı ülkelerin ve Türkiye’de bazı grupların “PYD-YPG bir terör örgütü değildir, PKK ile bir tutulmamalıdır” şeklindeki propagandası da doğru değildir. PYD-YPG, PKK terör örgütünün yan koludur. PKK sadece farklı ülkelere göre amblem ve isim değiştirmektedir. Mesela İran’da da PJAK ismini kullanır ve silahlarını Türkiye Cumhuriyetine yöneltmek için emir bekleyen PKK gibi masum halkı ve devleti hedef alır.

Dolayısıyla Kobani’deki masum Kürt halkını koruma görevi PYD’ye ait değildir. Eğer bir koruma görevi olacaksa bu Türkiye’ye aittir. Nitekim Kürt kardeşlerimiz bu eşkıya grubundan kurtulmak için Türkiye’ye sığınmışlardır. Türkiye de misafirperverliği ile topraklarına sığınan herkese şefkat kucağını açmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here