İslam adına yapılan saldırıları durdurmak elimizde

0
386

Bağnazlık Yüzyıllar Boyu İslam Alemine En Büyük Zararı Verdi

IŞİD, El Kaide ve Boko Haram gibi örgütlerin İslam adına işledikleri cinayetlerin bazı önyargılı Batılı çevreler tarafından İslami olarak görülmesi, bazı bağnaz radikal kesimler tarafından ise İslam adına övgüyle sahiplenilmesi İslam’a ve Kuran’a yöneltilmiş en büyük fitne ve iftiralardandır. Zira, Kuran-ı Kerim’de cinayetin her türlüsü yasaklanmış ve lanetlenmiştir.

Cinayetin, terörün, haksız yere kan döküp insanları katletmenin dinin bir parçası gibi görülmesinin ana nedeni İslam’a sonradan din adına sokulmuş Kuran dışı kaynaklardır. Peygamberimiz (sav) adına rivayet edilen uydurma hadisler, İslam alimi görünümündeki bazı kişilerin çarpık yorumları, safsatalar, söylentiler, hurafeler ve birtakım gelenekler bu sapkın kaynakların başlıcalarıdır.

Bu Kuran dışı batıl kaynakların din adı altında benimsenip uygulanması, son derece açık ve muhkem Kuran hükümlerinin de bu sahte kaynaklar doğrultusunda çarpıtılarak yorumlanması sonucunda şimdiki bağnaz, radikal, vahşi, saldırgan, kan dökücü, gelişime ve ilerlemeye kapalı, sanat, estetik, güzellik ve incelikten yoksun, kavruk, sorunlu zihniyet ortaya çıkmıştır.

Bu zihniyet, her ne kadar kendini en takva Müslüman olarak görmek ve göstermek istese de aslında  pek çok Kuran ayetinde ayrıntılı tarif edilen müşrik karakterinin tam karşılığıdır.

Her Tür Aşırıcılığa Karşı Uluslararası İşbirliğine İhtiyacımız Var

Son derece tehlikeli olan radikal akımların sona erdirilmesi için ideolojik temellerinin dünya çapında yok edilmesi gerekiyor. Bunu başarmak ise ancak Batılı müttefiklerin de yardımını almak koşuluyla Orta Doğu ulusları tarafından mümkün olabilir.

Bu açıdan radikalizmi ve küresel etkilerini ortadan kaldırmak ve demokrasi, çoğulculuk ve insan hakları gibi olumlu insani idealleri ayakta tutmak için eğitim en önemli adımdır. Küresel güvenliğe karşı büyük bir tehdit olan radikalizmin gelişmesini önlemek için dünya liderleri birlikte hareket etmeli, entelektüel çabalarla eğitime önem vermeli ve cahilliği ortadan kaldırmanın yollarını aramalıdırlar.

Üç Dinin Mensuplarının El Birliği ile Yürütecekleri Çalışmalar, Radikalizme Zemin Hazırlayan Koşulların Ortadan Kaldırılmasına Aracı Olacaktır

İnananlar, bir tarafın diğerini yok saydığı, inançlarını ve kutsal değerlerini tamamen göz ardı ettiği, sadece kendisini haklı gören bir anlayıştan sakınmalıdırlar. Kimin doğru yol üzerinde olduğunu en iyi bilen Allah’tır. Bu nedenle samimi olarak iman edenler, birbirlerine karşı çeşitli ithamlarda bulunmak yerine, kendilerini Allah’a daha çok yakınlaştıracak yollar aramalı, samimiyetlerini artırmaya gayret etmeli, Allah’ın rızasını ve rahmetini kazanmak için çaba göstermelidirler.

Unutmamak gerekir ki, hem İslam hem de Hristiyan ve Yahudi âlemi içinde yer alan radikallerin verdiği zararın giderilmesi, itidalli, barışsever, medeni ve samimi dindar insanların ittifakı ile mümkündür. Böylece savaşı çözüm gibi sunan telkinleri etkisizleştirilecek, daha çok kan ve gözyaşı akmasına, kayba neden olacak girişimler engellenecektir.

Bağnaz Din Anlayışını Savunup İslam Adına İşlenen Saldırıları Kınamanın Mantığı Yoktur

Bugün İslam adına ortaya çıkan saldırıları kınayan Müslümanların önemli bir bölümü ne yazık ki bilerek veya bilmeyerek bağnaz İslam anlayışının mensuplarıdır. Çünkü (Kuran’ı tenzih ederiz) Kuran’la adeta eşdeğer dini kaynak olarak kabul edilen eserlerde çok daha basit sebeplerle insan öldürmeye fetvalar verildiği bilinen bir gerçektir.

Özürsüz yere sakalını kesen birinin –Kuran’a tamamıyla aykırı olarak ve Peygamber (sav)’e iftira ederek– katlinin caiz olduğunu rivayet eden kitapları İslam’ın temel kaynağı olarak kabul eden, bu tür kaynakları Kuran’la eş hatta kimi zaman Kuran’dan daha üstün tutan bir zihniyetin İslam adına yapılan saldırıları kınaması son derece anlamsız ve samimiyetsizdir.

Bugün IŞİD’in de Boko Haram’ın da El Kaide’nin de El Şebap’ın da kendilerine Kuran harici dini kaynak olarak kabul ettikleri eserler de aynı eserlerdir. Suudi Arabistan’da, Katar’da, Kuveyt’te, Sudan’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Mısır’da, Malezya’da, Endonezya’da ve diğer İslam ülkelerinde insanların büyük bir bölümünün uydukları dini hükümler yine bu eserlerde yer alır. Bu ülkelerin resmi devlet kurumlarının bastırdığı, yayınladığı ve din derslerinde öğretip uygulattıkları da yine aynı kaynaklardır.

Söz konusu kaynaklardaki sapkın hükümler doğrultusunda insanları boğazlayan, IŞİD’i durdurmak amacıyla tepelerine tonlarca bomba yağdıran Suudi Arabistan, aynı sözde dini kaynaklardaki hükümleri gerekçe göstererek yıllardır her hafta Cuma günleri cami avlularında insanların kafasını kesiyor.

Batı dünyasının büyük bir kısmı ise bu uygulamayı çok iyi bildiği halde sesini dahi çıkarmıyor. Batılı derin güçlerin gözler önünde din adına işlenen bu cinayetlere seyirci kalması ise soru işaretleri oluşturuyor.

Batının Müslümanlara Karşı Çifte Standart Politikası

Müslümanların önemli bir bölümünün kendilerine çeki düzen vermeleri, bağnaz zihniyetten arınıp, Kuran’ın barış, adalet, sevgi ve şefkat esaslarına dayalı saf ve doğru dinine yönelmeleri gerektiği çok açıktır. Ancak Batı toplumunun da Müslümanlara ayrımcılık gözetmeden, dürüst, adil, önyargısız ve samimi yaklaşmaları gerektiği de madalyonun diğer yüzüdür.

Her fırsatta, eşitlik, adalet, demokrasi ve insan hakları konularını öne çıkaran Batı, 1994’te Ruanda’da 1 milyon kişinin palalarla katledilmesine, Orta Afrika’daki binlerce Müslümanın şehit edilmesine ve yerlerinden olmasına, Boko Haram’ın Nijerya’da bir günde 2000 kişiyi yakarak katletmesine, Orta Afrika’daki binlerce Müslümanın şehit edilmesine ve yerlerinden olmasına seyirci kalmaktadır. Aynı şekilde 8 Ocak’ta Irak’ta, Yemen’de, Suriye’de, Afganistan’da yüzlerce Müslümanın bombardımanlar sonucu şehit olmalarının kimsenin umurunda olmamasına şaşırmak da anlamsız olur.

Şu bir gerçek ki dünya üzerinde Müslümanlar son derece değersiz ve önemsiz görülüyor. Kitleler halinde katledilmeleri, yıllar boyu zulüm ve işkence görmeleri kimsenin umurunda bile olmuyor. Dünyanın  herhangi bir yerinde üç beş tane fok balığı öldüğünde bütün dünya ayağa kalkarken binlerce Müslümanın şehit edilmesine dünyanın sessiz kalması ise oldukça düşündürücüdür.

Çözüm Mehdiyettedir

Elbette, İslam alemi üzerinde tüm bu planları yapanların gerçekte tek bir amacı var. O da Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği ve çıkışının alametleri günümüzde birbiri ardına gerçekleşmiş, halen de gerçekleşmekte olan Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu engelleyebilmek.

Dünyadaki süper güçlerin derin devletleri ve gizli servisleri vasıtasıyla on yıllardır Hz. Mehdi (as)’ın İslam aleminden çıkışını engelleyebilmek için her türlü fitne, kargaşa, hile ve oyunu deneyen deccaliyet, sonunun çok yaklaştığının telaşıyla tüm gücü ve imkanlarıyla en şiddetli atağını başlatıyor. Önümüzdeki günlerde bu şiddetin dozunun, felaketlerin boyutunun ne derece artacağını gerek Avrupa gerekse İslam alemi üzerinde Allah’ın dilemesiyle göreceğiz.

Ancak her ne olursa olsun deccaliyet, çıkardığı tüm bu fitne ve kargaşaların, yıkım ve katliamların hepsinin evren bile var olmadan önce Allah’ın kaderinde takdir etmiş olduğunu ve tüm yaptıklarının aslında Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı için bir alamet ve vesile olduğunun bilincinde değil.

Nitekim, Peygamber Efendimiz (sav) 1400 yıl öncesinden ahir zamanda, özellikle İslam dünyasını etkileyecek bu tür fitne ve kargaşaların yaşanacağını, kan, şiddet ve ölümlerin ayyuka çıkacağını, Müslümanlara en ufak bir değer verilmeyeceğini bize tüm ayrıntılarıyla bildiriyor. Yine Peygamberimiz (sav), bu dehşetli fitne, bela ve katliamların Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunun bir işareti olduğunu ve o kutlu şahsın gelmesiyle tüm fitne ve belaların son bulacağını, deccal ve sisteminin yok edileceğini haber veriyor.

Özetle, Mehdiyeti hedef alan deccaliyet aslında kendi eliyle kendi yok oluşunu ve Hz. Mehdi (as)’ın gelişini hazırlamaktan başka bir şey yapmıyor.

Her Müslüman İslam Ahlakını Samimiyetle Yaşamakla Yükümlüdür

Müslümanların, Kuran’ın ruhuna ve özüne aykırı olan sert, öfkeli, çatışmacı üsluptan tamamen uzak durması, bunun yerine Allah’ın Kuran’da tarif ettiği ılımlı, adil, merhametli, sakin ve sevecen üslubu özümsemesi gerekir. Müslümanlar; olgunlukları, hoşgörüleri, itidal, tevazu ve sükunetleri ile tüm dünyaya örnek olmalı, insanları kendilerine ve dolayısıyla İslam ahlakına hayran bırakmalıdırlar. Sadece bu alanlarda değil, bilim, kültür, sanat, estetik ve toplumsal düzen gibi alanlarda da büyük atılımlar ve güzel eserlerle hem İslam ahlakını samimiyetle yaşamalı hem de dünyaya örnek olmalıdırlar.

İslam’ı insanlara anlatmanın da, İslam’a karşı olan fikirlerle mücadele etmenin yolu da bu saydığımız kavramlardan geçmektedir. Allah, aşağıdaki ayette, bir Müslümanın diğer insanlara karşı kullanacağı üslubun nasıl olması gerektiğini açıkça bildirmektedir:

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here