İslamofobinin Asıl Kaynağı Nedir?

0
392

Cehalet Anlayışının En Çarpıcı Örneklerinden Biri Batı Toplumlarında Yerleşik Bir İnanç Haline Gelmiş Olan Darwinizm’dir

Darwinizm ve onu dayanak alan materyalist düşünce, Batı toplumlarını yüzyıldan fazla bir süredir Allah’ın varlığı ve yaratılış gibi en hayati gerçeklerden uzak tutmaktadır.

Bugün, Darwinizm ve materyalizmi bilimsel gerçek sanıp, körü körüne bu uydurmalara inanmak, her ne kadar entellektüellik olarak gösterilmeye çalışılsa da gerçekte bir cehalet örneğidir.

Çünkü, eldeki yüz milyonlarca fosilin, canlıların yeryüzünde ilk ortaya çıktıkları andan günümüze kadar hiç değişmeden geldiklerini, bunun da evrim diye hayali bir sürecin hiçbir zaman yaşanmadığını ortaya koyduğundan habersizdirler.

Ancak ne var ki, bugün medeniyetin beşiği olarak gösterilen Batı dünyası bütün eğitim sistemini, bilim anlayışını, dünya görüşünü en temelinde Darwinizm adındaki bu bilimsel görünümlü sahtekarlık, diğer bir deyişle koyu cehalet üzerine dayandırır.

Batı Toplumlarına Yön Veren Büyük Cehalet: “İslamofobi”

Batı toplumlarında, Darwinizm konusunda olduğu gibi, İslamiyet ile ilgili olarak da çok ciddi bir cehalet yaygın durumda. Kulaktan dolma hurafelerle ve temelsiz önyargılarla zihinleri yıkanmış olan kimi Batılı kitleler, bunun sonucunda gerçekte bir barış, sevgi, birlik ve kardeşlik dini olan İslam’ı tam aksine (İslam’ı tenzih ederiz) terör ve vahşetin kaynağı, kan dökücü bir korku dini olarak algılamaktadır. Bu büyük cehalet, sokaktaki insandan devletin en üst kademelerindeki yöneticilere kadar hakim durumda. İşte İslam ülkeleri ve Müslümanlar aleyhinde alınan kararların ve uygulanan devlet politikalarının temelinde bu cehalet ve yanlış anlayış yatmaktadır. Bu karar ve uygulamalar büyük kitleler tarafından da destek görmektedir.

Batı insanlarının bir kısmı her gün belli odaklardan yayınlanan aleyhte telkin ve propagandalar, din adına öne sürülen çarpık model ve olumsuz örneklerden yola çıkarak İslam hakkında kesin bir önyargı geliştirmiş durumdadır. Ancak bu kesimin en önemli hatası, İslam’ı doğru tanıyabilecekleri yegane kaynak olan Kuran’ı okumamış olmalarıdır.

www.bagnazlik.com

İslamofobi’nin Asıl Kaynağı Cehalet Üzerine Kurulu Bağnaz Din Anlayışıdır

Kuran’a dayalı gerçek İslam’ın, İslamofobi’nin kaynağı olmadığında şüphe yoktur. Ancak pek çok İslam ülkesinde İslam adına ortaya konan Kuran dışı model ve bu modeli Müslümanlık adı altında hayata geçiren insanların yaşam şekli için bunu söylemek mümkün değildir.

Bu ülkelerde koyu cehalete dayalı bağnazlık, yobazlık, gelenek, görenek ve hurafelerle yoğrulmuş çarpık bir din anlayışı hüküm sürüyor. Bunun sonucunda ise her türlü vahşet, şiddet, yabaniliğe kapı açan, bilim, sanat, estetik, modernizm ve medeniyetten uzak, kadınlara ikinci sınıf muamelesi yapan bir toplum ve yaşam modeli ortaya çıkıyor. Müslüman toplumların büyük kesimi, babadan oğula geçen ve devlet tarafından da resmi olarak empoze edilen atalarından kalma bu din anlayışını İslamiyet olarak benimsiyor. Oysa tüm Müslümanların dininin aslını ve özünü araştırarak, gerçek kaynağı olan Kuran’ı okuyarak öğrenmeleri gereklidir ki bu, dinleri konusundaki cehaletten hemen kurtulmalarına vesile olacaktır.

İslam adına ortaya konan ve Kuran’a aykırı olan bu din anlayışını gören Batı toplumu da bu tabloya karşı kayıtsız şartsız bir tepki ve savunma mekanizması geliştiriyor: “İslamofobi”.

Görüldüğü gibi, sonuçları dünya çapında on yıllardır süregiden kan, şiddet, yıkım, ölüm, acı ve gözyaşından başkası olmayan İslamofobi’nin ortaya çıkmasında her iki taraf da pay sahibi.

Gerek Müslümanlar gerekse Batı toplumu İslam’ın özünü Kuran’dan öğrenmeyip bu konudaki cehaletlerini korumakta ısrar ettikleri sürece iki tarafın da acılarının, korkularının, ızdırap ve endişelerinin son bulması çok zor gibi görünüyor.

Bazı İslam Ülkelerindeki Cehaletin Ürkütücü Boyutları

Bazı İslam ülkelerindeki cehaletin boyutlarını ortaya koyması bakımından istatistikler de son derece önemli:

Okuma yazma bilmeyenlerin oranı:

Afganistan > Kadın: % 97.6
> Erkek: % 77.3
Yemen > Kadın: % 91.8
> Erkek: % 57.4
Pakistan > Kadın: % 89.2
> Erkek: % 68.3
Bangladeş > Kadın: % 86.6
> Erkek: % 62.5
Fas > Kadın: % 79.7
> Erkek: % 52.9

Diğer birçok İslam ülkesini de içine alan bu kara liste uzayıp gidiyor. Burada söz konusu olan sıradan bir eğitimsizlik veya kültürsüzlük değil, okuma-yazma dahi bilmeme derecesindeki vahim bir cehalet boyutu. Bu boyutta kadınların oranı ise özellikle dikkat çekici. Bu temel cehalet elbette toplumların genel kültür seviyesini de belirliyor. Örneğin İslam aleminin tamamında 1 yılda basılan kitap sayısı, tek başına Yunanistan’da basılan kitap sayısının yalnızca yarısı.

İslamofobi korkusunun tüm dünyada çok daha şiddetlenmesi durumunda, İslam dünyasının ve Müslümanların nasıl zorlu bir ortam içerisine gireceğini hiç kimse düşünmüyor. Oysaki ABD, Avrupa’nın yanı sıra, tüm Afrika ve Asya’da İslam karşıtlığı şu ankiyle kıyaslanmayacak şekilde gelişecek olursa, o zaman Müslümanların bu toplumlara gerçeği gösterip ikna edebilme imkanları çok daha zor bir hal alacaktır.

Türkiye’nin Ayrıcalıklı ve Öncü Konumu

İslam alemini kapsayan bu genel karanlık tabloda tek istisnayı Türkiye oluşturuyor. Türkiye Atatürk inkılaplarının demokrasi ve laikliğin ışığında bağnazlık ve taassuptan uzak bir biçimde İslamiyet’i özüne en uygun şekilde yaşayan, Kuran ahlakını en güzel şekilde toplum yaşamına ve kültürel değerlerine adapte etmiş hızla gelişme yolunda olan bir ülke.

Endüstriyel ve ticari gelişim, ekonomik büyüme ve modernizm açısından diğer İslam ülkelerinin kat ve kat önünde olarak dünya devleri arasında sıralamaya girme aşamasında. Gelişen yönlerini, iyi ve üstün özelliklerini kurumsallaştırma başarısını gösterdiği için isimlere ve liderlere endeksli olmayan güçlü bir devlet yapısı, kişiliği ve birikimi var. Türkiye’de yayınlanan kitap sayısının tüm Arap ülkelerinde çıkan kitap sayısının yaklaşık 5 katı olduğu düşünülürse kültürel anlamdaki ezici üstünlüğü de ortada.

İşte tüm bu somut gerçekler, Türkiye’nin İslam dünyasındaki öncü rolünü bir kez daha ortaya koymakta. Tek tek ele alındığında hiçbir İslam ülkesinin bu rolü üstlenmeye aday dahi olamayacağı açık bir gerçek. Yalnızca zenginlik ve doğal kaynaklar da bu görev için yeterli değil.

En zengin İslam ülkesi olan Suudi Arabistan’ı ele alırsak bu ülkenin İslam alemine petrolden başka verebilecek ne bir sanatı ne bir bilimi ne bir medeniyeti ne bir kültürü ne de bir yöneticilik ve organizasyon dehası var. Büyük bir kesimi bağnazlık, taassup ve cehaletle özdeşleşmiş, demokrasiden uzak, her dönemde ipleri bütünüyle Batı’nın elinde olan, Allah’ın verdiği zenginlikleri Müslümanlara değil, Batılı sömürgeci güçlerin kasalarına akıtan bir devlet izlenimi ortaya koyuyor.

Savaş Yerine Barışa ve Eğitime Yatırım Yapılması Batı’nın da Çıkarına Uygundur

Elbette ki daha okuma-yazma dahi bilmeyen milyonluk kitlelerin bildikleri ancak kulaklarına söylenenler olacaktır. Bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını kontrol etme imkanları da yoktur. Bu nedenle dünya üzerindeki tüm Müslüman kardeşlerimizin iyi bir eğitim alabilmeleri ve Kuran’ı iyi bilmeleri çok önemli. Aksinde İslam adına gösterilen hurafeleri Kuran’a ve İslam’a mal etmenin ne kadar hatalı olduğu ortadadır.

İslamofobi doğrultusunda radikalizmle, terörizmle savaşmaya harcanan paralar eğitime aktarılsa akan kan duracak, tüm dünya çok daha medeni, aydın ve kültürlü toplumlardan oluşacaktır. Örneğin sadece son 10 yılda Pakistan’da iç ve dış teröre harcanan 60 milyar dolar dahi tek başına dünya üzerindeki cehalet karanlığını kaldırmaya yeterlidir.

Eğer Batı, yanlış tanıyıp algıladığı ve dolayısıyla kendisine bir tehdit unsuru olarak gördüğü İslamiyet’i ve İslam alemini yok etmek için uğraşmaktansa, insanların gerçek İslam’ı öğrenmeleri için hem Müslüman ülkelere hem de kendi halklarına yönelik bir eğitim seferberliği başlatsa, Allah’ın izniyle hem kendisinin hem Müslümanların hem de tüm insanlığın faydasına olacaktır. Böylelikle Kuran’da tarif edilen İslam’ın, sanıldığının aksine sevgi, barış, huzur, refah, özgürlük ve mutluluk dini olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. Okuma-yazma bilen Müslümanlar radikalizmden, hurafelerden sıyrılarak dinlerini Kuran’dan öğrenecek, Kuran’a uygun davranmaya başlayacaklar, Batılılar da İslam’ın doğrusunu Kuran’dan tanıyacaklardır. Sonuçta da İslamofobi denen şey hızla yeryüzünden silinecek ve dünyayı Altınçağ’ın eşiğine getiren mutlu ve Allah’ın izniyle güzel bir zemin oluşacaktır.

İslam dünyası bir an önce harekete geçmeli, bağnazlık ile gerçek İslam’ın ayrımını yapmalı ve İslamofobi’nin tek sebebinin ‘bağnazlık’ olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Müslüman toplumlar dünyayı bu konuda bilgilendirdikçe, asıl tepkinin İslam’a değil, bağnazlığa karşı olduğu anlaşılacak ve İslamofobi düşüncesi de tümüyle ortadan kalkacaktır. Böylece tüm dünya İslam’ın gerçek güzelliğini görecek ve hangi inançtan olurlarsa olsunlar, toplumlar kardeşçe ve barış içerisinde yaşayabilecek bir dostluk ortamı elde edeceklerdir.

İslamofobi Korkusu Avrupa’da Dalgalar Halinde Yayılıyor

İslam dinine ve Müslümanlara karşı önyargıdan kaynaklanan korkuyu ifade eden “İslamofobi” kavramı, daha çok 11 Eylül saldırılarının ardından dünya gündemine yerleşmiş olsa da kökenleri Haçlı seferlerine, hatta daha da öncesine, Müslümanların ilk dönemlerindeki yayılma sürecine kadar uzanıyor. Günümüzde İslam, dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda. Müslümanlar 45 milyonu aşan nüfuslarıyla Avrupa’nın %6’lık kesimini oluşturuyorlar. Her yıl 1 milyon Müslüman Avrupa’ya göç ediyor. Avrupa’daki Müslümanların doğum oranı Müslüman olmayanlara göre 3 kat fazla. 2050’de Müslümanların nüfus oranının %20’lere varacağı ve Avrupa’nın beşte birinin Müslüman olacağı tahmin ediliyor. Hiç kuşku yok bunlar Avrupalıların İslamofobi algısının son yıllarda yükselişe geçmesinin başlıca nedenleri arasında.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here